Karakalem’de yeni yazarlar

HAYATINI HER veçhesiyle örnek almaya çalıştığım mürşidim, yol göstericim, kılavuzum Bediüzzaman’ın Lemeat’ta söylediği bir söz, daha ilk okuduğum zamanda yüreğime işlemiştir. “Meziyetin varsa hafâ turabında kalsın; tâ neşvünema bulsun” sözüdür bu. Lemeat’ta bu başlıkla başlayan ‘şiire benzer ama şiir değil’ ifadelerin devamı da, bir o kadar manidardır:

“Ey zîhassa-i meşhure, taayyünle zulmetme! Ger perde-i hafânın altında sen kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi.

Her bir ihvanın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimali her birine celbeder bir nazar-ı hürmeti.

Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükerrem iken altında; üstünde zalim olursun. Güneş iken orada; burada gölge edersin.

İhvan-ı düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten, demek taayyün ve teşahhus, zalim birer emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.

Nerede kaldı yalancı tasannu ve riya ile kisb-i teşahhus, şöhret?”

“Meziyen varsa hafâ turabında kalsın” ihtarıyla başlayan satırlar burada da bitmez; böylece akar gider.

Ama bu kadarı dahi, ziyadesiyle açık ve öğreticidir. Bize gözönünde bir ‘çiçek’ olmak yerine, çiçeklere vesilelik eden bir toprak olmayı öğütler Bediüzzaman. Şöhret zemininde yürümek, bir ‘taayyün’ ile tanınır bilinir hale gelmek, “İşte bu filanca” denilir durumda olmak isteyen kişi; bir çiçek gibi, beslendiği topraktan aldığı bütün gıdaları, keza güneşten aldığı ışığı kendine mal eder, kendi rengiyle boyar; ve bu haliyle bir kemalat yaşasa bile bu olsa olsa “Yirmidördüncü Söz”deki zühre misali nâkıs, zayıf ve cüz’î bir kemalat ve terakki olur. Kaldı ki, bu durum bir ‘zulüm’ mânâsını da içerir. Gerçekte onun olmayanı, onun iman kardeşlerinin birikiminden ‘ariyeten,’ ‘ödünç olarak’ aldığını onun şahsına mal etmek, hem şöhret saikasıyla bunu gerçekleştiren kişinin sergilediği açık bir zulümdür ve bunu ona mal eden ‘hayranlar’ kitlesi de bu zulümde onun küçük suç ortaklarıdır.

Buna karşılık, çiçek olarak değil, toprak olarak yaşama tercihi ise, tam tersi bir sonuç verir. Kendisi ‘gizlilik toprağı’ altında kalsa da, onun teşkil ettiği zeminde nice çiçekler ve fidanlar boy verir. Bir gün solacak tek bir çiçek olarak yaşamak varken, her mevsim yeni çiçeklere beşiklik edecek bir çiçek bahçesi olmaya taliptir meziyetini ‘hafâ turabı’nda tutan.

Hayatının daha yirmili yıllarının başında yazarlık ve editörlük gibi iki vazifeyi avuçlarında bulan bir kişi olarak ikisi arasında bir öncelik tercihinde bulunma mecburiyeti hissettiğimde ‘editörlüğü’ hep öncelemem, nitekim ille de etiket istenilen zeminlerde kendimi bir ‘yazar’ olarak değil de ‘editör’ olarak tanıtmayı tercih etmem, kılavuzum, yol göstericim, mürşidim ve üstadım Bediüzzaman’ın Lemeat’taki bu harikulâde açılımıyla doğrudan ilgilidir. Kendinizi salt yazar olarak tarif ederseniz, kendinize çalışırsınız; başkalarının birikimini alır, onlarla kendi ‘imaj’ binanızı yükseltir, bir ‘taayyün ve teşahhus’a teşebbüs edersiniz. Editörlüğü öncelemek ise, çiçek değil, çiçek bahçesi olmaya namzet bir toprak olmayı tercih etmek gibidir. Kendinize değil, başkalarına (ve ‘başkaları’ kelimesinin o soğukluğunu akılda tutarak Bediüzzaman’ın tercih ettiği kelimeyi kullanırsak, ‘ihvanınıza,’ yani insan ve mü’min kardeşlerinize) çalışırsınız; almaktan ziyade, vermeye talip olursunuz. Hem, yetişmesinde vesilelik hizmeti gören toprakları yok sayan veya onları ‘mineral za’fiyetiyle’ suçlayan çiçekler, hatta dikenler de çıkar arada bir. “Bu toprak beni boğdu; başka topraklarda olsaydım...” diyenler.

Böylesi durumların da yaşanabilmesine rağmen, editörlük, toprak olmak misali, tatlı, güzel ve lezzetlidir. Yıllar önce bir mektubunu gördüğünüz ve istidad gördüğünüz bir ismin yıllar sonra Rabbinin yolunda kalemiyle ettiği hizmeti görmek; boyları, renkleri ve sair istidadları farklı farklı da olsa nice çiçek için bir zemin olabilmek, şu yeryüzünde bir insanın tadabileceği en güzel lezzetlerden biridir üstelik. Hele bir de, insanın ölümünden sonra devam edecek üç hayra dair hadisi de hatırda tutuyorsanız...

1980’lerin ortasından beri, bu satırların yazarı, böyle bir hayat yolculuğu yaşamaya çalışıyor. ‘Yazar Metin Karabaşoğlu’ olmak, her zaman için daha az zahmetli, daha az yorucu, daha kolay ve hatta daha ‘kârlı’ olduğu halde; kendime ve en yakınımdakilere zihin ve gönül yorgunlukları yaşatma pahasına öncelikle ‘editör Metin Karabaşoğlu’ olmayı bilerek ve severek tercih ettim.

Ve şimdilerde, bu yolda, yeni yeni istidadların inkişafına vesile olabilecek bir zemini daha karakalem.net’te ihzar etmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum açıkçası. İstidad gördüğümüz ve 1111.karakalem.net’te yazmaya teşvik ettiğimiz kimi iman kardeşlerimizin yazma noktasında günden güne kaydettikleri gelişmeyi görmek bizi sevindirdiği gibi, münferit yazı çalışmalarını bize gönderen ama nicedir değerlendiremediğimiz, bir menfez bulamadığımız için sergiledikleri emek ve marifete ‘iltifat’ edemediğimiz iman kardeşlerimiz için bir “Misafir Kalemler” bölümü açabilmiş olmanın da sevincini yaşıyoruz. Bu bölümü açabilmenin bizde uyandırdığı en büyük sevinç ise, daha önce çalışmalarını değerlendiremediğimiz için belki de ‘görmezden gelindikleri’ yahut ‘müstaid görülmedikleri’ zehabına kapılmış olan kardeşlerimizin toprağa atılmış bir tohumun er ya da geç boy verdiğini görmüş olmakla şevklerini ve iştiyaklarını yenilemiş olduklarını hissetmemiz. Şimdiden, “Misafir Kalemler”de yazmakta olan bazı kardeşlerimizin ‘sürekli’ yazma noktasında bir teklifi bize düşündürüyor olduğunu belirtelim.

Şunu da belirtelim: Başlangıçlar zordur. Mebde ile müntehayı birleştirmek, ibtidada intihayı gerçekleştirmek, ilk yapıp en mükemmel yapmak yalnızca Peygamber aleyhissalâtu vesselama nasip olmuş bir mucizedir. İlk yazılarda elbette üslup denemeleri, iniş-çıkışlar olabilecek; akıcılığı yakalama, meramını berraklıkla ifade edebilme açısından sıkıntılar olacak. Çeyrek yüzyıldır yazıyor olduğumuza rağmen zaman zaman biz dahi bu sıkıntıları yaşıyorsak, tohumunu henüz çatlatmış müstaid kardeşlerimizin bu durumu yaşaması anlayışla karşılanmalı. Bilhassa ‘yorum’ yazan kardeşlerimizin bunu dikkate almasında fayda görürüm. Taze bir fidanı kırmak kolaydır; aman dikkat!

Selam ve dua ile...

—Metin Karabaşoğlu

  29.12.2007

© 2021 karakalem.net, Editör



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut