Misafirhane

Murat Kuru*

YAKIN ZAMANDA bir kitapta, Japonya’da çok yoğun çalışan yöneticilerin zamanla oluşan ülfet ve alışkanlıklardan uzaklaşmak için bazen gidip bir yıl ayakkabı boyacılığı yaptıklarını, bir yıl sonra işlerinin başına farklı bir insan olarak döndüklerini okumuştum. Ne kadar doğru ve yaygın olduğunu bilmediğim bu yöntemi okuyunca, aynı yöntem insanın sık okuduğu ve duyduğu kelimelere karşı oluşan üfeti aşmada işe yarayabilir mi sorusu zihnime gelmişti.

Amacım kelimelerle olan ülfeti aşmak için bir yıl okumaktan uzak kalmayı teklif etmek değil elbette. Bir süredir aksamış olan Risale-i Nur okumalarıma tekrar başladığımda hepimizin yüzlerce kez duyduğu ve okuduğu bir kelimenin zihnimde uyandırdığı mânâ zenginliğini paylaşmak istiyorum sizlerle. Bunun nedeni daha dikkatli okumam mı, yoksa bir süre uzak kalmakla kelimeyi çok sık okumanın ve hatta ezbere o kelimeyi bilmenin getirdiği ülfetin zail olması mı, bilmiyorum. İnsan bazen bilmişin aldanmışlığını yaşayabilir. Bildiğini düşündüğü kelimenin manasını zihninde kemikleştirip yeni mana filizlerinin yeşermesine engel olabilir.

Sözü daha fazla uzatmadan, bu kelimenin ‘misafirhane’ olduğunu ifade edeyim. Risalelerin birçok yerinde geçen bu kelimeyle dünyanın bir misafirhane olduğu hatırlatılır. Misafirhane kelimesinin manalarını anlamak, dünyayı anlamamıza yardımcı olabilir.

İlk olarak misahirhane misafirliğe gittiğimiz ve misafir olduğumuz yerdi. Hayatımızın akışı içinde birçok defa ya bir misafirhanede misafir oluruz ya da birilerini misafir ederiz. Bu halin en belirgin bir özelliği ise geçici olmasıdır. Bu geçiciliği bildiğimizden dolayıdır ki, misafirliğe giderken çok fazla eşya götürmeyiz yanımızda. Birisinin misafirliğe bütün evini, mülkünü taşıyarak gittiğini duymuş değilizdir. Kendimiz de herşeyimizi alarak gitmeyiz zaten. Kısa ve geçici bir durum için bütün mülkümüzü taşımanın akılsızlığı ortadadır zira. Aynen öyle de, dünya da bir misafirhane ve bizler de misafiriydik. Günlük yaşantımızda misafirlik için geçerli olan hakikatler dünya için de geçerliydi. Bu dünya misafirhanesinde de kısa bir zaman kalacaktık. O halde bütün mülkümüzü, varlığımızı bu misafirhaneye taşıma gayretimizin, çabamızın manası neydi? Uzun ebed yolculuğunda kısa bir uğrak yeriyken dünya, yol üstüne bina kurma gayretimizin beyhudeliği ortada değil miydi? Bu insanî zaafiyetimizi bilen Rabbimiz bizi tekrar tekrar uyarır. Dünyanın bir misafirhane olduğunu, asıl beka yurdunun ise ahiret olduğunu hatırlatır. Dünyanın yüzüne vurulmuş fena damgasını gösterir her zevalle birlikte.

Misafirhanenin uyulması gereken kuralları vardır. Bunun asgarisi ise misafirhane sahibinin rızası dairesinde hareket etmektir. Misafirhaneye zarar vermemektir. İzin verilen yere girmek, izin verilmeyen yerde ise durmaktır. Dünya bir misafirhane, insan da onda misafir ise, onun da misafirhane sahibinin koyduğu kurallara uyması asgarî misafirlik nezaketinin gereğidir. İzin verileni yiyecek, içecek; izin verilmeyene el uzatamayacaktır. Müsaade edilen yerleri kullanacak, gezecek, görecek; izin verilmeyenden ise uzak duracaktır. Eğer böyle olmayıp da insan misafirliğin gereklerine uymazsa, bir daha misafir olmak liyakatinde olmadığını göstermiş olacaktır. Hangi birimiz misafir ettiğimizde izin vermediğimiz halde evimizin her yerini gezmeye kalkan; kendi malıymış gibi kafasına göre eşyalarımızı kullanmaya, satmaya, kırmaya kalkan; evimizde olmadık gürültü çıkaran, üstüne üstelik bir de kendi eviymiş gibi kendine benzeyen başkalarını davet etmeye kalkan birisini bir daha misafir etmek isteriz? Aynı şekilde, bu dünya misafirhanesinin sahibinin kurallarına uyan, asgari misafirlik edebini takınan mü'minler ebedi esenlik ve selam yeri olan cennete lâyık olurken, 11. Söz’deki harika temsilin ikinci kısım misafirleri gibi bu dünya misafirhanesinin sahibi Rabb-i Rahim’in kurallarına ve ikazlarına kulak tıkayan, helal haram demeden hayvan gibi her önüne geleni yiyen, içilmesi yasak olan içecekleri içip sarhoş olan ve bağırıp çağırarak seyirci misafirleri çok rahatsız eden ve Rabbe edepsizlikte bulunanlar, öyle edepsizlere layık bir hapse atılacaklardır.

Misafirhane kelimesi ontolojik olarak Rahman'ın kullarına olan şefkat ve merhametini de içeriyor. Yani yarattıklarını seven ve severek yaratan bir Yaratıcı. Çünkü insan sevdiklerini ve değer verdiklerini en güzel şekilde misafir eder. Evimize çok değerli ve önemli bir misafir geleceğinde annemizin evdeki ve mutfaktaki telaşını ve heyacanını görmeyenimiz var mıdır? Aynı şekilde, hiçbir şeye muhtaç olmayan ama herşeyin kendisine muhtaç olduğu Rabbimiz koca dünyayı bize misafirhane kılmış, zeminini en güzel yeşil halılarla döşemiş, semasını yıldızlarla donatmış, en muhteşem sanat harikası yiyeceklerle doldurmuş ve daha sayamadığımız sayısız nimetleri biz misafirleri için yaratmıştır. Böyle bir sevgi, rahmet ve merhamet gösterisiyle karşılaşan şu misafirhane-i dünya misafiri insandan böyle bir misafirhane sahibinin emir ve kurallarına uygun yaşamasını beklemek ve istemek çok şey midir?

Ne mutlu dünyayı bir misafirhane gibi görüp, aziz bir misafir gibi yaşayanlara... Veyl misafirliğini unutup heva ve hevesine tâbi olarak yaşayanlara...

  28.12.2007

© 2021 karakalem.net, Murat Kuru



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut