Crash

İŞTE, BU hayatın tam içindeki film çıkıp gelmeseydi bir yerlerden, yazma orucumu bir türlü bozamayacak, sadece okuyup okuyup duracaktım. Ama bu senaryo çıkıp bir sihirli kuyudan yüreğime takılınca başladı yine yazma hastalığım.

Zira “Ben ve Öteki” adlı romanımı yeni bitirmiştim. Ve şu onulmaz hastalığımız ırkçılık konusu ile, aylardır o kadar çok meşgul olmuştum ki; bu film dokunduğu her yerimden bir ses, bir yankı buldu.

Crash Türkçede çarpışma anlamına geliyor. Film de bir trafik kazası ile başlıyor. Ancak bu sadece bir aldatmaca. Asıl çarpışma beyazlarla zenciler, İspanyollarla Amerikalılar, zenginlerle İranlar arasında. Sürekli artan bir öteki ve ötekileştirme ile karşı karşıya kalıyoruz filimde. Aynı ülkemizdeki gibi! Sürekli kendisini güçlü hissedenler, zayıfları aşağılıyor, onların neredeyse insan olduklarını bile kabullenemiyorlar. Film boyunca hep bu çarpışmalarla muhatap oluyoruz. Sürekli bir kavga, gerilim ortamı. Crash’ı seyrederken “ne kadar da bize benziyor” demeden edemiyoruz.

Gücü elinde bulunduranlar kendilerini devamlı bir şekilde kutsuyor. Ve bu kutsal saydıkları değerler uğruna her şeyi, herkesi gözden çıkarabiliyorlar. Bizim ülkemizde ise sadece devlette, bürokraside, yüksek memurlarda değil; cemaatlerde, dindarlarda da bu ötekileştirmeyi görmenin acısını hissediyoruz.

İktidarı, kudreti filimde kimi devlete dayanarak, kimi silahla, kimisi ise parayla elde ediyor. Aynı bizdeki gibi! Bizde de devlete, sisteme, bürokrasiye, iktidara dayanmak ben duygusunu firavunlaştırırken; bize itaat etmeyenleri de hemen ötekileştirip bir şekilde ezmenin yollarını arıyoruz.

Ben bu ötekileştirme harekâtıyla çok karşılaştığım için Crash filmine içinde yaşayarak muhatap oldum. Zira iktidar mevkiinde bulunanlar defalarca, takdir edilmesi gereken, samimi arkadaşlarımızı, bizi zencileştirip, marjinal bir hale getirmenin gereklerini fazlasıyla yerine getirdiler. Koltukları ellerinde tutanlar hiçbir zaman kendilerine her halükarda baş sallamayacak, her söylediklerine evet demeyecek, köleleştiremeyecekleri birilerini istemezler. Her gün isyankâr bulduğunuz kişileri nasıl ötekileştirebilir, bunları yoklaştırabiliriz diye düşünür ve etki alanlarınıza bu mesajları gönderirseniz dünyada belki bir zafer kazanabilirsiniz.

Ama Crash filimindeki gibi gerçekte kimin kazanıp, kimin kaybedeceğini ancak Rabbimiz bilebilir. Görünüşteki kahramanların bir gün gelip aslında hiç de öyle olmadığını belki filimdeki oyuncular değil ama; senaryonun asıl sahibi mutlaka bilecek. Ve siz hangi rolü oynarsanız, halkı ne kadar kandırırsanız kandırın Rabbimizin de bir hesabı olduğunu unutmayacağız.

Filime eşim insanların ırkçılığından, ötekileştirmenin ötesinde bir yorumla “İnsanların Griliği” dedi. Doğruydu. Filimde şartlar iyileri kötü, kötüleri ise iyileştirebiliyor, korkakları kahraman, kahramanları korkaklaştırabiliyordu. Film boyunca kahraman olan siyah polis kardeşi uğruna beyaz bir dedektifi harcayabiliyor; ırkçılık karşıtı bir beyaz polis ise öldürdüğü bir zenciyi imha edip arkasında iz bırakmayabiliyordu.

Filimi burada anlatmayacağım. Ancak hepimiz bu çarpışmayı her an yaşayabiliyoruz. Ve her an hepimiz bu imtihanı kazanma ve kaybetme durumu ile karşı karşıyayız. İşte daha birkaç hafta önce önemli bir mevkide bulunan bir arkadaşın aleyhimizde yaptığı konuşmalara, propagandalara, aylardır hazırladığımız çalışmaları sahiplenme teşebbüslerine sadece tebessümle karşılık verme sebebim de bu yüzdendir. O arkadaşımız bekliyor ki, biz de ona aynıyla karşılık verelim ve ortalığı ayağa kaldıralım, dedikodular yapalım, kendisini birtakım yerlere şikayet edelim. Kendi satranç oyunlarına biz de katılalım.

Kusura bakmayın, ben kendi başımın derdine düşmüşüm, başkalarıyla hiç uğraşamam. Başımda şu dünya imtihanını kazanma ve kaybetme imtihanı açılmış. Biz hepimiz gri insanlarız. İyilik de kötülük de bizler için. Bediüzzaman “Mukabele-i bilmisil zalimanesi” nden boşuna bahsetmiyor. Bizlerden dünyevi olarak birşeyler çalmak mümkündür. Tepelere kafa hastalığına tutulduğumuzu anlatmak ta. Ben bunların derdinde değilim. Benim korkum acaba bu gri dünyada ben de zalimler gibi olur muyum? Onlarla kavgaya tutuşup Rabbime verdiğim sözleri unutur muyum?

İşte bunun için hiçbir hakarete, hiçbir dedikoduya, üzerimden yapılan hiçbir hırsızlığa aynıyla mukabele etmemeye çalışıyorum. Ben başka dertteyim, onlar başka dertte. Buyurun, meftunu olduğunuz koltuklar, makamlar, elinizde tuttuğunuz iktidarlar sizin olsun. Bize Rabbimizin rızası yeter.

Crash son yıllarda seyrettiğim en harika, en bizi anlatan, en hayattan bir film. En kısa zamanda tekrar seyredecek, öğrencilerime de seyrettireceğim. Hepimizin griliğini ve hepimizin iyiliği, güzelliği, hakkı beslemek için nasıl Kur’an’a, sünnete, Risaleye yapışmamızı hatırlatan harika bir film.

Kötülük için bir şey yapmamız gerekmez, o gelir bizi bulur, iyiliği ise beslemeliyiz. Yoksa asla onunla yaşayamayız. Ve dolayısıyla kötülüğe hizmet etmiş oluruz.

Hayatı yüce kılan şey, inançlarımızın kötülükten daha büyük olması değil mi?

  17.12.2007

© 2021 karakalem.net, Levent Bilgi



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut