‘Küçük’ mutluluk: ‘Bir lira’lık hayat dersi

Nuriye Çakmak

OKUDUĞUM HİKÂYE beni geçmişimle bir hesaplatmaya itmişti. Küçük bir kızın ‘sevgi öyküsü...’

Eli oyuncaklara gidip gidip, babasının olumsuz anlamda başını sallaması sonucu çok sevdiği ve istediği Pokemon yerine bir yapıştırma alıp, yılbaşı alışverişini bitiren bir çocuk vardı hikâyede. Ve diğer yanda, daha iyi giyimli ve Barbie bebeklerin arasından en güzelini seçmiş ve babasına sorduğu “Yeterli param var mı?” sorusuna olumlu yanıt aldığı halde kendini kaybetmemeyi başarmış, küçük elli, koca yürekli bir de kız.

Aldığı güzeller güzeli bebeği bırakıp, diğer çocuğun elinden kayan Pokemon’u güzelce paket yaptırıp, kasiyerle bir de anlaşma yapmış ve yaptığından gayet memnun şekilde, kapıda izlemeye koyulmuştu kız... Ve böylece, aldığı yapıştırmayı ödemek için girdiği sırada kasiyerin “Bugün 100. müşterim olduğun için bu hediyeyi sana veriyorum” sözünü duyup şaşıran ve paketin içinden çıkan, az önce kendini onda bıraktığı Pokemon’u gördüğünde dünyanın en güzel gülümsemesine sahip olan diğer çocuğu izlemişti...

“Hayatımda böyle sevgi öyküleri, böyle yürek güzellikleri ve bir gülümseme vesilesi olmanın izleri ne kadar yer tutar?” hesaplaşması sırasında, aklıma bir başka çocuk düştü.

Bir ilkokulun gezisi sırasında görmüştüm onu. Herkesin kendine göre bir güzellik tanımı vardır. Ama sanırım ki, sarışın, uzun saçlı ve illa pembe giyimli kız çocuklarının sevimliliği konusunda görüş birliği vardır. İşte bu tarifin birebir sahibi bu güzel kız hemen dikkatimi üzerine çekmişti. Bir Barbie bebeği andırıyordu uzaktan. Pembe kürklü bir çizmesi vardı ki, tahminim bu çizmeler onun ilgi odağı olmasını sağlıyordu. Sonra daha ilgi çekici birşey farkettim. Bembeyaz teni ve açık renk gözleri zaten “ağlıyor mu” sorusunu sorma isteği uyandırıyordu, ama cevap açıktı. Ağlıyordu. O güzel gözleri kıpkırmızı olmuş, yüzü solmuştu. Sürekli birşey istiyordu arkadaşlarından.

Gördüğünüzde, “bir çocuk sevindirme” niyeti uyandırmayacak kadar iyi giyimli bir çocuktu. Neyse ki, çocuk sevindirme eylemi için sadece “çocuk” olmanın yeterli olduğuna inanıyordum. Onu yanıma çağırdım. Beni uzun süre duymadı ve öyle üzgündü ki, duymak da istemiyordu. Aklıma birçok seçenek geliyordu, ne olduğu konusunda. Bunlardan hiçbirinin içinde bu iyi giyimli kızın paraya ihtiyacı olması yer almıyordu. Onun yüzünü böylesi solduran nedenini, bana arkadaşı söylemişti: “1 Lira.”

O çok sevdiği küçük kız dergisini almak için buna ihtiyacı vardı ve gördüğü herkese “1 lira” soruyordu. Sonunda beni duymuştu. Arkadaşlarının görmesini istemeden ona uzattım, ona göre kocaman, bana göre ufacık “1 Lira”yı. Elimden kayan bir lirayla sanki yağmurdan sonra güneş açmıştı. “Buldum” diyordu ve ben gözlerindeki ışığı gözlüyordum. Güzündeki gülümsemeyi... Sonra arkadaşlarını da yanına alıp, arkasında harika bir mutluluk esintisi bırakarak çabucak gözden kayboldu...

Küçük kız, hayatımın en güzel sevgi öykülerinden birini süslemene “bir lira” mı sebep olmuştu? Kaç tane bir lira vardı, yağmurların ardından gökkuşağı çıkaracak? Bir yerlerde ne çok yağmur vardı ve diğer bir yerlerde bolca “bir lira...” Neden birleşmiyorlardı?

Belki paylaşılamayacak kadar küçüktü bir lira; kimisine göre de bir bozukluk olarak fazlaydı.. Her iki durumda da yağmur dinmiyordu. Keşke bu bir liralık yaraları kapatacak kadar ince bakabilseydik, diğer yaralar kendiliğinden kapanacaktı. Yeri geldiğinde bu “bir lira,” bize unutulmaz bir hayat dersi olacaktı.

  09.05.2008

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut