Üç ortak

YOLUMUZUN IŞIĞI Hz. Ali’nin sözlerini okuyorum ara ara. Onun sözleri arasında gezinirken, suyu berrak bir ırmağın akışını izler gibi hissediyorum kendimi. Hakikati bu kadar berrak görüp bu kadar vuzuhla dile dökebilmek... ‘İlim şehrinin kapısı’na yakışan da bu olsa gerek.

Geçenlerde, yine Hz. Ali’nin sözlerini okurken, onun valisi Malik b. Eşter’e gönderdiği mektuptan daha önce dikkatimi çekmemiş bir bölüm çekti dikkatimi.

Bu bölüm özellikle dikkatimi çekti; çünkü gerçekte Hz. Ali’nin sözlerinin tamamında görülen bir özelliği, harikulâde bir surette üstünde taşıyordu.

İmanında yakîn kesbetmiş bir mü’minin, bu imanın talimini gündelik hayata olanca berraklığıyla taşıyabilme özelliğini yani...

Mektubunun bu bölümünde, meşvereti öğütlediği valisine, üç grup insanla meşveretten uzak durmayı da tavsiye ediyordu. Meşveret mü’minlere farz olmakla birlikte, cimri, korkak ve haris ile istişareden sakınmak lâzımdı.

Şöyle diyordu Hz. Ali:

“Cimri kişiyi meşveretine sokma, menfaat karşılığı seni yüzüstü bırakır. Birşeyler yapmaya çalıştığında da seni fakirlikle korkutur. Korkaklara da danışma; çünkü, işlerini zayıflatır. Haris olanlara da danışma; onlar da sana zulümle mal yığmayı güzel gösterir.”

Kişilerin yerleşik kişilik özelliklerinin, onların karakterini belirleyen asıl unsurun düşünme ve karar alma süreçlerine nasıl etki ettiğini gösteren harikulâde bir psikolojik tahlildi sunulan.

Cimriyi meşveretine sokma; çünkü konuşulan şey ne olursa olsun, onun düşüncesi ‘menfaat-kayıp’ denklemi üzerinde çalışır. Hak, hakikat, hakkâniyet, adalet, merhamet, şefkat gibi nice haslet dünyasında yoktu cimrinin. Cimri istişare edilen kararda veya zıddında bana bir menfaat var mı, alınacak bu karardan maddî bir kayıp çıkar mı diye düşünür; dolayısıyla, olması gereken kararın yoluna muhakkak bir engel çıkarırdı.

Korkakla da istişare uygun değildi; çünkü, nasıl cimri mal sevdasıyla düşünüp taşınıyorsa, korkak da can derdine düşerdi şu veya bu konu konuşulurken. Kararlılık ve cesaret gerektiren nice konuda korkağın yapacağı, sürekli olumsuzluklara dikkat çekerek, alınacak karardan caydırmak olacaktı.

Haris, yani hırslı kişiler de istişareye ehil kişiler değildi. Çünkü, hırs ile sebepler silsilesini atlamaya kalkışarak hikmetsiz ve fevri davranışa sevkeder; öte yanda, elde avuçta bir an önce mal biriktirmek uğruna, valiyi zulme ve haksızlığa meylettirirdi.

Hz. Ali’nin bu üç kişilikte insanın istişareye neden ehil olmadığını tahlil ettiği bu sözünden sonra söylediği bir söz vardı ki, beni en ziyade çarpan, işte bu cümle oldu:

“Cimrilik, korkaklık ve hırs farklı huylardır ama, Allah’a karşı suizanda birleşirler.”

Biri eldeki malı elden kaçırmamak, diğeri canının derdine düşmek, üçüncüsü ise en kısa zamanda en fazla mal yığıp en ileri hedefe ulaşmak şeklinde tezahür eden üç farklı davranışın özünde aynı ontolojik problemden, aynı imanî zaaftan beslendiğini ifade eden bir cümleydi bu: Cimrilik, korkaklık ve hırs farklı huylardır, ama Allah’a karşı suizanda birleşirler.”

Cimri, eldeki malı asla elden çıkarmak istemez; çünkü Allah’ın rahmetine ve gınâsına itimadı yoktur. Eldeki tohumu tarlaya atsa, tohumun çürüyüp gideceğini düşünen ve o yüzden tarlayı bomboş bırakan ahmak bir çiftçiye benzer cimri.

Korkak da, canının derdine düşmüştür, dünyanın her hadisatı onu hayatının idamesi konusunda endişeye düşürür; çünkü, Allah’ın kudretine itimadı yoktur. Şu an hayatta olmasının mevcut şartlar sayesinde olduğunu düşünmektedir ki, şartlar değiştiğinde hayatının tehlikeye gireceği endişesi içindedir.

Harisin ise, öncelikle Allah’ın hikmetine ve adaletine itimadı yoktur. Gözünü sonuca dikmiştir; bu sonucun olması mı iyidir, olmaması mı; umurunda değildir. Bu sonuca hangi yollarla, hangi aşamalardan sonra ulaşılması muvafıktır; bunu görmek istemez. O, bir an önce sonucun elinde olmasını ister; en çok ve en iyinin başkasının değil, kendisinin elinde olmasını bekler.

Sonuçta, üç farklı kişilik, gelir, Allah’a karşı suizanda ortaklaşır. Üçü de, ‘ben’-merkezli dünyalarında, Allah’ın rahmet, kudret, hikmet ve adaletine karşı itimadsızlık içindedir.

Hz. Ali’nin bu sözünü, iman zaafı ile kişilik, düşünüş ve yaşayış zaaflarının nasıl örtüştüğünü gösteren veciz bir cümle olarak okudum.

Dolayısıyla, iman ile hayatın nasıl örtüştüğünün de bir ifadesi olarak...

  22.08.2007

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut