İstismar var istismardan içerü

Mehmed Boyacıoğlu

İSTİSMÂR ARAPÇA bir kelime. Semere, yani meyveden geliyor. Sonucu müspet olarak görünen işe semereli, istendik bir sonuca ulaşamayan eyleme de semeresiz diyoruz mesela. Dolayısıyla istismar da meyve devşirmek, faydalanmak demek oluyor. Yeniler, “sömürü” demeyi tercih ediyorlar.

Din istismarının varlığı ya da yokluğundan önce dini istismar istismarının var olup olmadığını tespit etmek yerinde olur sanırım. Sonuç itibariyle, mantık yürütmeye önce ikinci kısımdan başlayacak, sonra da ilkine döneceğim.

Sömürü ya da istismar birinin zaafını, bilgisizliğini ya da acizliğini kullanıp ondan çıkar temin etme eylemi. Taksici müşterinin şehri etraflıca bilmeyişini, konfeksiyoncu alıcının kumaştan anlamayışını kullanabilir mesela.

Sömürü ya da istismar dendiğinde akla ilk gelen dine yönelik olanıdır. ‘Din istismarı vardır’ diyenlerin kullandıkları ilk argüman ufak tefek ifade farklılıkları dışında genelde şöyledir. “Dinciler, yüce din duygularını istismar ederek, menfaat temin ediyorlar.”

Ehl-i dini sürekli olarak “yüce din duygularını istismar etmek”le suçlayanların bir çoğunun dindarane bir hayatı yoktur. Dinin televizyonda, radyoda, gazetede öğretilmesine ateş püskürürler. Bu karşıtlıkları, özellikle televizyonda, yasak savamaya çalışan programlar yapılmayalı, dinin hayatın içinde bir yerinin olduğunu az buçuk hissettiren programlar yapılalı beri daha bir artmıştır.

İslâm’ın okullarda öğretilmesinden, hele hele uygulamalı halde öğretilmesinden fena halde rahatsızdırlar. Lâdini bir anlayışı restore etmeye çalıştığı halde, her nasılsa okullarda din kültürü dersini zorunlu hale getirdiği için 12 Eylül’ü eleştirenler de onlardır.

Bunları yapmakla, onlar aslında dine “mahpus bir yücelik” payesi (!) veriyorlar. Tıpkı geçen yüzyılın ilk çeyreğinde, ipleri ele geçiren bazılarının Anadolu’daki bazı nüfuzlu kimselerden rahatsız olup onlara, bazen hal dilleri ile, bazen de açıktan “siz iyi şeyler başardınız, vatan savunmasında büyük fedakârlıklar gösterdiniz. Bu sebepledir ki, biz size maaş takdir ettik, madalya da verdik. Ama, artık bir köşeye çekilin, bağ bahçe ile meşgul olun” demiş oldukları gibi. Yani onlar, “yüce din duygularının istismarı..” ile başlayan, oysa da bu duyguların yansımaları olan değerleri sosyal hayattan kovmayı netice veren baştan sona çelişkili bir mantık yürütüyorlar.

Yüce din duygularının istismar edildiği iddiasını dillendirenlerin mantık fukaralığı, bence en çok neyin amaç neyin araç olduğu hususunda göze çarpıyor.

Bir örnekle açıklayacak olursak; büyük bir kentin banliyölerinden birinde bir öğretmen bazı miniklere Resul-ü Erkemin (sav) doğum yıl dönümü münasebetiyle tertiplenen Kutlu Doğum haftasında, bir duvar panosu hazırlatmış. Şimdi burada, meşhur iddianın mantığınca, istismar edene ve edilene bakalım: Kullanılan, okulun duvarı, panosu, kağıdı... yani; çoğunluğu Müslüman olan bu Anadolu ahalisinin vergileri ile elde edilen imkânlar. Bu imkânlar Resûlullâhın yüce adını duyurmak ve Onu yeni nesillere sevdirmek gayesi ile kullanılmış. Öğretmen de bu yaptığından dolayı ne ikramiye almış, ne terfi ettirilmiş, ne de başka maddi bir çıkar elde etmiş. Sömürü bunun neresinde?

Sonuç olarak, din istismarını, birileri ehl-i dini ezmede kullanışlı bir silah olduğu için sürekli gündemde tutmaktadır. Onlar vehmî bir istismarı sömürmekte kendi lehlerine kullanmaktadırlar. Ne ki, cenneti dahi gaye-i hayal etmeyen iman sahipleri, bu inançlarından aldıkları ferasetle bu tuzağa düşmüyorlar ve düşmeyecekler, kendi işlerine bakacaklardır.

İstismarın bir başka boyutuna da inşallah haftaya bakalım.

  31.01.2007

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut