Bu nasıl okumaktır?

RİSALE-İ NUR’DA belki en çok tekrarlanan konulardan biri, Kur’ân medeniyeti ile hâzır medeniyet mukayesesidir. Mesnevî-i Nuriye, Onikinci Söz, Yirmibeşinci Söz, Otuzuncu Söz, Onyedinci Lem’a derken, birçok risalede, iki medeniyet arasında temelli bir mukayese çıkar karşımıza.

Bediüzzaman’a göre, Kur’ân’ı hayatının merkezine almış mü’minlerin sunduğu medeniyet tablosu ile, lâdinî felsefeyi hayatının merkezine almış insanların sunduğu medeniyet tablosu tam bir zıtlık arzeder. Meselâ, medeniyet-i hâzıra ‘kuvvet’ eksenli bir düşünce ve yaşayış arzederken, Kur’ân mü’minleri ‘hak’ eksenli bir düşünce ve yaşayışa sevkeder. İlkinde ‘menfaat’ merkezde iken, ikincisinde ‘fazilet ve rıza-yı ilâhî’ merkezdedir, hâkeza...

Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselamın vefatından sonra halife seçildiğinde Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhın söylediği ilk sözler, Kur’ân medeniyetinin nasıl ‘hak’ eksenli bir hayat sunduğunun apaçık örneği olsa gerek.

“Sizden en güçlünüz” der Hz. Ebu Bekir, “bir haksızlıkla karşıma geldiğinde, hakkı sahibine teslim edinceye kadar benim nazarımda en zayıfınızdır. Ve sizden en zayıfınız bir hak ile karşıma geldiğinde, hak kendisine teslim edilinceye kadar benim nazarımda en güçlünüzdür.”

Risale-i Nur’un bu hak-kuvvet mukayesesi ne zaman aklıma gelse, Hz. Ebu Bekir’in bu sözü de aklıma gelir; yine Risale-i Nur müellifinin bu bağlamda söylediği “Hak haktır; büyüğüne küçüğüne bakılmaz” gibi, “Hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra feda edilmez” gibi sözleri de...

Sonra da, hâfıza arşivimin tacizi başlar.

Risale-i Nur müellifinin bu kadar çok yerde öğrettiği bu derse karşılık, bizim dünyamızda, mü’minlerin içtimaî hayatında vâki tavır alışların kaçta kaçı ‘hak’ eksenli, kaçta kaçı ‘kuvvet’ eksenlidir?

Hâfıza arşivim, ‘kuvvet’ eksenli mağduriyet tabloları yığar durur önüme.

Her geçen yıl, yeni örneklerle, sayıları giderek artan mağduriyet tabloları...

Ehl-i dinin kendi arasından, ehl-i dinin içtimaî hayatından manzaralar...

Haklı olduğu halde, zayıf olduğu için mağduriyet yaşayanlar...

Haksız olduğu halde, güçlü olduğu için haksızlığına göz yumulanlar...

Haklı olduğu halde, zayıf olduğu için, uğradığı haksızlığa seyirci kalınanlar...

Mağduriyetinden, hele ki bu seyircilikten dolayı yüreği burkulmuşken, bir de ‘yeterince sabırlı’ olmadığı, dolayısıyla ‘ihlasa ve uhuvvete’ zarar verdiği fırçasını yiyenler...

“Hak haktır; küçüğüne büyüğüne bakılmaz” düsturuna rağmen, “Sen küçüksün, hakkın da küçük; sana susmak yakışır” muamelesi görenler...

“Hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra feda edilmez” düsturuna rağmen, güçlülerin, büyüklerin hatırı adına feda edilen haklar...

Ehl-i dinin ruh iklimi paramparça ise, üç mü’min biraraya geldiğinde—şayet birbirlerinden emin iseler—yaptıkları ilk iş ait oldukları cemaatin gıybeti oluyor ise, dahası ehl-i din bir türlü ehl-i dünyada emniyet duygusu uyandıramıyor ise, arkasında bu ‘fazilet’ boşluğunun; ‘kuvvet’ sözkonusu olduğunda ‘hakkı’ feda edebilme, ‘menfaat’ sözkonusu olduğunda ‘rıza-yı ilâhî’yi erteleyebilme tutarsızlığının rolü ne kadardır?

En yakın dairede dahi ‘kuvvet’ eksenli davranır bir halde, haleldar olacak bir maddî/manevî menfaatimiz yüzünden en yakınımızdaki mü’min kardeşimize güçlülerce yapılan bir haksızlığa seyirci kalır halde, Yunus’un diliyle soralım, bu nasıl okumaktır?

Böyle bir halde, nasıl Onikinci Sözün, Yirmibeşinci Sözün, Otuzuncu Sözün, Onyedinci Lem’anın, Mesnevî-i Nuriye’nin medeniyet mukayeselerinde kendimizi birinciden azade ve ikinciye ait görebiliriz hâlâ?

Tavır alışımız ‘kuvvet’ eksenli iken, bu medeniyet mukayesesini ezbere bilmek bizi Kur’ân medeniyetinin insanı kılar mı? Dahası müstakbel bir Kur’ân medeniyetinin inşasının bizim elimizle inşasını mukadder kılar mı?

Vaktiyle, kendi halini, yaşadığı ikilemi dile getirdiği bir yazısında, “Frenk gecesinden Müslüman sabahına uyanma” müşkiline, gecesini Frenkler gibi geçirdikten sonra sabaha Müslümanlar gibi başlamanın neredeyse imkânsızlığına dikkat çekiyordu Yahya Kemal...

Onun kendisi için sorduğu samimâne soruyu bizim de kendimize sormamız gerekiyor: Frenk medeniyetinin müntesipleri gibi ‘kuvvet’ eksenli düşündükten sonra ‘hak’ eksenli bir hayat yaşamamız; ‘menfaat’ eksenli tavır alışlardan sonra ‘fazilet ve rıza-yı ilâhî’ timsali bir manzara sunmamız ne derece mümkün?

‘Hakk’a hakkını verenlere selam olsun...

  25.06.2006

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut