İstek

DEMİR’İN YEMEĞİNDEN sonra, Suzan ve Toprak Bey yemek odasında yemeğe oturdular. Ayrıca Toprak Bey’in çalışanlarından biri olan Ömer de yemeğe gelmişti. Hikmet Hanım hem onların servisleriyle ilgileniyor, hem de salonda yalnız başına oturan Demir’i düşünüyordu. Aklı onda kalmıştı.

Fırsat bulup yanına gidebilsem de onunla biraz yalnız kalabilsek diye düşünüyordu. Ama servisle ilgilenmeyi de bırakamazdı. Demir’in yalnız olduğu zamanlar genelde aile fertlerinin yemek yediği zamanlardı. Ancak Hikmet Hanım, bu anlarda Demir’le konuşma fırsatı bulamıyordu çünkü kendisi aşçıydı ve yemek servisiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Bu garip bir talihsizlikti.

Demir’in iç dünyasıyla ilgilenme çabalarının aleyhine olan bu duruma çözüm bulmak zordu. Üstelik Demir’le ilgilendiğini Suzan’a pek belli etmemesi de gerekiyordu. Yoksa Suzan engel olmaya çalışabilirdi.

Servisle ilgilenirken Demir’i ve hastalığını düşündü durdu. Onunla bir şekle yalnız kalmak ve konuşmak istiyordu. Ama aklına hiçbir çare gelmiyordu. Görevinden dolayı Demir yalnızken yanına gidemiyor, başka zaman gitmeye kalksa Suzan engeliyle karşılaşacağını hatırlıyordu. Acaba nasıl bir çare bulmalıydı?

Acaba Demir benim onunla yalnız kalmak için böyle kara kara düşündüğümü bilse ne yapar diye geçirdi. Bir an için kendi halini çok komik buldu. Ve kendine güldü. Demir’in de buna güleceğinden emindi. Demir’in kendisinin bu durumundan haberi olsa ne yapacağını gerçekten merak etmişti. O da konuşmak ister miydi acaba? İçini dökmek, şimdiye kadar kendisini dinleyen insanlardan farklı bir tarzda dinleyecek birine açılmak… İster miydi?

Hikmet Hanım bir an durdu ve “belki de Demir’le yalnız kalmanın çaresi budur” diye geçirdi. Ona onunla yalnız kalmak, konuşmak istediğimi ima etmek… Eğer o da istiyorsa, yalnız kalmak için ortam hazırlamaya çalışacaktır. Hele hele insanların ona dost olmalarına karşın, duygularını ve acılarını paylaşmamalarından rahatsızsa, daha çok isteyecektir.

Bu fikir aklına gelir gelmez, sanki bir şey alacakmış veya bir şey arıyormuş gibi bir gidiş ile yemek odasından salona geçti. Kendisini gören Demir’e gülümsedi ve “Nasılsın yavrum, istediğin bir şey var mı?”diye sordu. Yüzünde “sonunda yanına gelebildim” der gibi bir ifade vardı.

Demir yavaş yavaş ve kaldırabildiği kadar kafasını kaldırdı. Yaşlı kadın, nasılsın sorusuna cevap alabilmek için Demir’in eline bakıyordu. Yumruğunu açarak veya sıkarak nasıl olduğunu ifade etmesini bekliyordu. Ancak Demir, yumruğuyla cevap vermedi. Hikmet Hanım’ın yüzüne bakarak gülümsemeye çalıştı. Ancak kasları çok zayıf olduğu için, gülümsemesi biraz somurtmaya benzer garip bir ifadeye bürünmüştü. Ama Hikmet Hanım gülümsemeye çalıştığını anlamıştı.

“Yüzün böyle güldüğüne göre iyi olmalısın yavrum. Ne güzel” dedi. Ve Demir’e yaklaştı. Aslında Demir’le yalnız kalınca yapmak istediği ilk şey, onu ağlattığı için özür dilemekti ama böyle ayak üstü yapamazdı. Hem Demir de böyle yüz kaslarını zorlayarak kendisine gülümserken, özür dileyerek keyfini bozmak istemiyordu. Daha ciddi konular konuşurken özür dileyebilirdi.

Hikmet Hanım salona Demir’in yanına gireli ancak bir dakika geçmişti ki, Suzan’ın “Hikmet Hanıııım!!” diye çağıran sesini duydular. Hikmet Hanım Demir’in yüzüne bakıp gülümseyen bir ruh halinden, görevine dönmesi gereken birinin ruh haline sıçradı. Suzan’ın çağırışıyla ifadesi değişen suratında, hem işine dönme sorumluluğu hem de hafif bir korku okunuyordu. Bu korku Suzan’ın şahsından değil, Suzan’ın Demir’le olan iletişimini engelleme ihtimalinden kaynaklanıyordu.

Demir, yaşlı kadının suratındaki bu ani ifade değişikliğine çok şaşırdı. Ve onun Suzan’dan ne denli çekindiğini anladı. Suzan’ın yanındayken neredeyse hiç göstermediği tedirginliğini fark etmişti. Hikmet Hanım gibi yaşı başı geçmiş, olgun bir hanımın Suzan’dan korkmasını anlayamadı.

Hikmet Hanım üzgün bir ifadeyle “şimdi gitmeliyim evladım” dedi ve arkasını döndü. Bu cümleyi söylerken Demir’in gözlerinin içine baktı. Geri dönüp gitmekten ne denli rahatsız olduğunu ses tonuyla ve bakışıyla o kadar belli etti ki, Demir kadının kendisiyle bir şeyler konuşmak istediğini anlamakta zorlanmadı.

  02.02.2006

© 2021 karakalem.net, Mevlude Meriç




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut