Mikroskop ve Teleskop

BİR DÖNEM Nur talebeleri arasında bilim ve teknik serisi yayınları hayli yaygındı. Bu çalışmalar Risale-i Nur’un işaret ettiği hususları bilim ve teknik ile desteklemek gibi hayırlı bir niyeti taşıyordu. Ne var ki o zamanlar bilim ve teknik bizatihi Nur talebelerinin ürettiği bir met’a olmadığından, bilim ve teknikle ilgili bir dizi bilgi transferine gidilmiş, sonuçta Risale-i Nur ile bağdaşmayan bazı yanlış anlaşılmaya mahal verecek durumlar ortaya çıkmıştı. Ben de benzer bir yanlışa mahal vermek korkusunu taşıdığım için, yazıya yukarıdaki başlığı koyarken hayli tedirgin oldum. Yine de benim değinmek istediğim konunun bilim ve teknik merkezli olmaması beni biraz rahatlattı diyebilirim.

Konuya gelelim. Bilirsiniz mikroskop gözle görülemeyecek kadar küçük cisimleri büyüterek görmeyi sağlayan alettir. Buna Risale’de hurdebin denir. Teleskop ise gök cisimlerini incelemekte kullanılan çok güçlü dürbünlere denir. Mikroskop yakınımızdaki küçük şeyleri binlerce kez büyüterek gözümüzün önüne koyarken, teleskop binlerce kilometre uzaklıktaki büyük gök cisimlerini gözümüzün önüne getirir. Her iki halde de gerek mikroorganizmaları, gerekse de gök cisimlerini görmek için bir iradi nazara ihtiyaç vardır. Bu iki alet olmasa her bir zerresi bir tevhit nüktesi olan mikroorganizmalarla gökcisimlerini hakkıyla göremeyiz.

Bu minvalde ilk elden mikroskop bana mikrobu, nefsi, enfüsi tefekkürü, tekkeyi, ilanihaye Muhyiddin-i Arabi’yi hatırlatıyor. Teleskop ise semavi cisimleri, kalbi, afaki tefekkürü, medreseyi, ilanihaye Gazali’yi hatırlatıyor. (Zira Gazali astronomi bilgisinden yoksun imanın marifetulah açısından noksanlık oluşturacağına işaret eder.) Her halükarda mikroskop ve teleskop yan yana bana Bediüzzaman’ı hatırlatıyor. Zira Üstad imana ve dolayısıyla insana ait bir meseleyi tefekküre konu ederken, zerreden şemse, seradan süreyya kadar inceler, başta nefis ve kalb olmak üzere diğer letaifin hisselerini de hesaba katarak bütün letaifin sükuna erebileceği bir tefekkür menzilini izler. Afaki tefekkürü yaparken, enfüsi tefekkürü de ihmal etmez. O bizim yaptığımız gibi tefekküre medar bir meseleye nazar ederken iki farklı gözlük kullanmaz. Yani mikroskopla teleskopu aynı anda kullanır. Bir gözü mikroskopta iken, diğer gözü de teleskoptadır. O zerrede şemsi, damlada deryayı görür. Bizim bunu başarmakta zorlanacağımızı düşünüyor olacak ki bizi uyarmayı ihmal etmez: Nefsinde, batınında, hususi ahvalinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilat ile tetkikat yap. Fakat afaki, harici, umumi, ahvalata teemmül ettiğin vakit, sathi, icmali düşün, tafsilata geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilatında yoktur. Hem de afaki tefekkür dipsiz denize benziyor, sahili yoktur; içine dalma boğulursun. Arkadaş! Nefsi tefekkürde tafsilatlı, afaki tefekkürde ise icmali yaparsan vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır, evham seni havalandırır, enaniyetin kalınlaşır; gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder. İşte dalalete isal eden kesret yolu budur.

Üstad şüphesiz enfüsi tefekkür ile küçük bir kainat olan insanın nefsini, afaki tefekkür ile de büyük bir insan olan kainatı muhatap alır. Yine de bir an için Üstadın yukarıda belirttiği ölçüleri enfüsi tefekkür ile ilgili olarak nefsimizle, afaki tefekkür ile ilgili olarak da diğer insanlarla, hassaten müminler olan ilişkimize uyarladığımızda ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Evet bizler nefsimize enfüsi tefekkür kastı ile mikroskobu tutup, onu yakın plana alıp, onun eksiklerini, fazlalıklarını ve zaaflarını inceden inceye tetkik ve tahlil ederek, tedavi çareleri aramak yerine, nefsimize karşı afaki kalıp, ona teleskopu yöneltiriz. (Bilirsiniz teleskopla bir gök cismine nazar ederken, baktığımız şeylerin hep güzel taraflarını görürüz de, oradaki zahirde çirkin olarak görebileceğimiz bir ayrıntıyı göremeyiz veya görmek istemeyiz.) Biz başkalarını mikroskobun altına alırız. Altlarına da lam yerine teneşir taşı koyarız. Onu inceden inceye tefekkür eder(!), bir hata-sevap cetveli oluşturur, kısa zamanda hata hanesinde boş yer bırakmayız. Karşı tarafa bir sürü borç çıkarmakta cabası. Her ilişkide alacaklıyızdır. Hiçbirinde borçlu değilizdir. Sevap tarafı ise açıldığı gibi tertemiz durur. Sabah bir dostu yargılar, akşam idam ederiz. Ertesi sabah bir kardeşi eleştirir, akşam risale dersine müteakib hazin bir gıybetle cenazesini kaldırırız. Kendimize teleskopu çevirdiğimizde sadece bir sevap cetveli ile alacak listesi tutarız. Başkalarının bize yaptıklarından dolayı ontolojik bir hesaplaşmaya girmesini beklerken, başkalarına yaptığımız yanlışlardan dolayı kendimizle benzer bir ontolojik hesaplaşmaya girmeyiz. Olsa olsa yaptığımızın küçük bir günah olduğuna kanaat getiririz. Bunun için de eğer nasip olursa yaptığımız buğz, gıybet veya haksız münakaşadan dolayı tevbe ederiz. Başkalarının bize yaptığı küçük hatalar ayıp ve ahlaksızlık olur da, bizim onlara yaptığımız türlü rezillik bir küçük günah olarak solda sıfır kalır.

Bugün görünen o ki, biz nefislerimize teleskop tutmuşuz, diğer insanları da mikroskop altına almışız. Habire insanların hatalarını sayıp, sınıflıyor, kimilerini ölü görüyoruz, kimilerini lam yerine teneşir taşına koyarak daha başlangıçta öldürüyoruz. Diğer bazısını da elimizdeki kesici çubuklarla birbirinden ayırıyor, bölüp, bölüştürüyor, fitne fesat oluşturuyoruz.. Kendimiz, kendi nefsimiz ise bu teleskopun arkasında bir bütün halinde harikulade bir gök cismi olarak duruyor.

Bu sözlerden sonra bu gün bir avuç ehl-i gaflet ve dalaletin milyonlarca Müslüman’a tahakküm etmesinde müminler olarak birbirimizi mikroskobun altına aldığımızı, ehl-i gaflet ve dalalete de teleskopla baktığımızı, onların ister kabul edelim, ister etmeyelim güzel gördüğümüzü, birbirimizi de çirkin gördüğümüzü belirtmeye gerek yok sanırım.

  31.01.2006

© 2021 karakalem.net, Mustafa Oral



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut