Gündem Dolayısıyla

ASRÎ ZAMANLARDA doğmuş müslümanlar olarak bu dünyadan evvelen geçmiş müminlere nazaran daha çetin imtihanlara maruz kaldığımızı, daha yakıcı sorulara cevap aramak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Zihin dünyamızı parçalayan ve bizi olmadık kıyılara savuran ikilemlerin cenderesinde varlık bulmaya, yol almaya çalışıyoruz çoğu zaman. Bu bazılarımızda radikal içe dönüşlere, bazılarımızda şizofren tutum ve yaşam biçimlerine, bazılarımızda ise dini olanla irtibatı kültürel düzeye indirgeyen bir yaklaşıma sebebiyet verebiliyor.

Modern dünyanın zihni- entellektüel meydan okumaları karşısında tasavvurumuzu kendi referanslarımız doğrultusunda kurabilmek ve koruyabilmek, kendimize ait olana emanet gözlüklerle bakmamak adına geliştirdiğimiz muhtelif refleksler var. İlahi hitaba, modern akli süzgeçlerden geçirmeden muhatap olabilme kaygımız bizi, bilincimizi ümmileştirmenin elzemliği noktasına bir kez daha götürüyor. Bu yüzden karşı çıkmak ve izale etmek adına dahi olsa batılla çok meşgul olmanın kalbi karartacağı endişesini taşıyoruz. Ve elbette batılı tasvirin safi zihinleri idlal edeceğini de kabul ediyoruz. Batılla ve şerle, karşı olmak adına dahi ilgileniyor olsak bile bu ilgi ve meşguliyetin bilinçaltımızı besleyeceği ve hareket noktamızı etkileyeceği konusunda şüphe duyuyoruz. Kendi gündemimizi kendimiz belirlemek için de buna ihtiyaç hissediyor, başkalarına ait sorulara luzumsuz cevaplar bulma israfından kendimizi uzak tutmak istiyoruz. Maddi veya manevi inşaatlarımız kendi harcımızla olsun, davranışlarımızı başkalarına karşı tepkilerimiz şekillendirmesin istiyoruz. Kendimizi yeryüzünde bir başkasını öteki belirleyerek konumlandırmayalım diye, sürekli değişen gündemlerin sıradan figuranları olmayalım diye çaba gösteriyoruz. Başkalarının ürettikleriyle meşgul ola ola farkında olmadan veya olarak iştigal ettiklerimize benzeyebileceğimizi biliyoruz ve bunun örneklerini de görüyoruz.

Hem sadece irfani metinler okuyarak yaşamanın bir lüks olmadığı bir hayatı düşlüyoruz. Mesela Sadra, İbn arabi, Bediüzzaman, Mevlana'da kaybolup, bu deni dünya ile uyuşmayan yerlerimizi unutmaya hakkımız olsun istiyoruz.

Fakat madalyonun öbür tarafı bizi başka gerçeklerle yüzleşmeye zorluyor. Bir kere dışımızdaki dünyanın bizi "dışarıda" bırakmaya hiç mi hiç niyeti yok. Hele küresel yayılmacılığın bu son aşamasında bizatihi dinimizi kendine öteki ve düşman seçmiş görünüyor. Bir önceki düşmanına karşı bir savunma kalkanı olarak kullandığı müttefikini şimdi "şer cephesi" ilan ederek saf dışı bırakmaya niyetlendiği de aşikar. Bu uğurda oluşturulan politikaların çeşitli kirli versiyonunu tefrika halinde önümüze sürüp duruyor. Böyle bir vasatta, yani küresel güç savaşının İslam üzerinden sürdürüldüğü bir zeminde müslümanların bu kirli oyunlara payanda olmaması, kendilerine verilen figuranlık görevinin asli anlamını farkedebilmesi gerekiyor. Bu da bizi tabii olarak, olan biteni anlamlandırma konusunda ciddi bir çaba göstermeye ve dolayısıyla batıda üretilen felsefi, siyasi, ekonomik vs her türden malumata vakıf en azından aşina olmamız gerektiği noktasına getiriyor.

Yoksa bir yeşil kuşak projesinde taşeronluk görevini Amerika'nın hidayetine alamet görebilir, dünyayı kendi menfaatleri doğrultusunda tanzim etme çabalarına içeriden müttefik bulmak adına icad ettikleri medeniyetler ittifakını bir barış projesi sanabiliriz. Yine aynı çerçevede kadınlara özel alaka gösterilmesini hayra yorabilir, İslam'da reform çabaları için acil olarak "devrimci ilahiyatçı" arayabiliriz. İslam iş ahlakının mevcut ekonomik yapı için tehlike arzeden, engel teşkil eden yönlerini törpülemek ve dünyevileştirmek adına islami kalvinist bir grup ihdas etme teşebbüsünü şaşkın şaşkın izleyebiliriz. Bu uğurda bazı gruplarla ilgilenen ve bir kaç şey okuyup, kalem oynatan zevatı da kadim aşağılık kompleksimiz yüzünden baş tacı edebiliriz.

Zihinlerimiz bu iki zıt eğilim arasında bir denge bulmak için çırpınıp duruyor. Sarkacın bir o tarafına bir bu tarafına savrulurken yaşadığımız gerilim bizleri çok huzurlu müminler olmaktan açıkçası alıkoyuyor. Ahir zaman sakinleri olarak bizi yoran imtihanların başında bu durumun geldiğini düşünüyorum. Nasıl bir tavır içinde olmamız gerektiği konusunda da bir çözüm önerecek durumda değilim. Ama takatı aşan bir mükellefiyetin altına sokulmayacağımızdan ve sırat-ı müstakim üzere olmak adına çekilen her türlü çilenin değerli olduğundan eminim.

Gayret bizden tevfik Allah'tandır.

  29.01.2006

© 2021 karakalem.net, Pınar Demir



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut