‘Gönül Yarası’

Sadık Yalsızuçanlar

YAVUZ TURGUL’UN Gönül Yarası’nı dün seyrettim. Hep böyle yapıyorum. Görmeyi çok istesem de, filmleri gösteriminden epeyi sonra seyrediyorum. Hoş, artık film de seyretmiyorum. Kötü bir sinema seyircisi bile değilim. Belki yaşlılık, yorgunluk, biraz tembellik… Kapalı bir salonda iki-ikibuçuk saat hapis kalmayı göze alamıyorum. Evim şehrin hayli dışında, buradaki sessizliği bırakıp şehrin karmaşasına girmeye eriniyorum, hele Turgul’unki gibi kapalı gişe oynayan filmlerin bilet kuyruklarında beklemeye tahammül edemiyorum. Bir zaman sonra, dividi’si de çıkınca, evde rahatça seyredebiliyorum. Ama Gönül Yarası rahat bırakır mı insanda?

Herkesin bir gönül yarası mutlaka vardır. Gönlü yaralı olmayan kim var ki?

Hele bu hikaye, yaralı bir coğrafyadan büyük kentin vahşetine gelerek daha da yaralanan ve parçalanan insanların öyküsü olursa… Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Gönül Yarası’nı ardı ardına üç kez seyrettim. Henüz doyamadım. Çok çok sevdim. Yavuz Turgul’un senarist veya yönetmen olarak gönlünün değdiği her filmi severek seyretmiştim. Eşkıya’yı, Muhsin Bey’i, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ni, Gölge Oyunu’nu, Züğürt Ağa’yı, Selamsız Bandosu’nu ne zaman televizyonda görsem, çivileniyorum ekrana. Turgul, bir yazar-yönetmen (‘yaratıcı yönetmen’ de diyorlar sanırım) televizyon dizisine de eli değdiğinde tadından seyredilmiyor, İkinci Bahar gibi.

Unutmadan belirteyim: Şener Şen, tartışmasız Türkiye sinemasının en yetkin, en derin ve en özel aktörü. Meltem Cumbul’un ilk adını duyduğumda (filmin oyuncusu olarak) tedirgin olmuştum. Ama iyi bir yönetmen ve iyi bir hikaye demek ki, öykü için uygun olmayan bir oyuncudan da başarılı sonuç alabiliyor.

Sulugözümdür, hele film izlerken. Gönül Yarası bittiğinde boğazımda hâlâ düğümler vardı ve gözlerim domates gibi kızarmış, şişmişti. Ne acıklı bir hikaye böyle!

Aynur’un yorumundan o güzelim Kürtçe şarkıyı dinlemek bir şanstı, ama insanın yüreğini eziyor, o topraklardaki acıların bütün renklerini ifade ettiği için, sözlerini anlamasanız da kalbinizdeki rikkati fena halde hareketlendiriyordu.

Neşet Ertaş’ın Gönül Yarası’na da şöyle bir değip geçti, değmeyip delip geçti Turgul.

Hele o Arguvan türküsü, ‘sevdiğin yar, Arguvan’a değmeli…’

Cumbul’un eski kocasını canlandıran aktörün oyunculuğuna diyecek yoktu.

Gönül Yarası, bizim sağcı olsun solcu olsun, bu topraklarda yaşayan pek çok insanın yaralarını deşen, bunu şefkatle, anlamaya çalışarak ve acıyarak anlatan bir hikaye.

Biz, yüzyılın başlarında travmatik tecrübeler yaşadık. Dinimize, geleneğe, tarihe mitik veya ideolojik kalıplarla bakmaya başladık.

Köktenci bir biçimde, kendi manevi geleneğimizle bağlarımızı kopardık.

Bu tecrübenin bizi getirdiği yer ayan beyan ortada.

Bu beladan en çok nasiplenen büyük şehirlerde yaşayan insanlar, bir kaosun, bir savaşın, bir dehşetin içinde soluk almaya çalışıyorlar. En çok onlar yaralanıyor. Ruhlarımız lime lime. Kalbimizi ve zamanımızı koruyamıyoruz. Çok konuşuyoruz. Kendimizi yüceltiyor, putlaştırıyoruz. Dokunduğumuz şeyi ağuluyor, ötekileştiriyoruz. Aşka, aşkın yüce hakikatine inanmıyoruz. Kağıtlardaki sözcüklere göre bakıyor ve düşünüyoruz. Oysa biz, kendimizle sınırlıyız. Bu sınırlı ve göreceli idrakimizle hakikat’in neyini, ne kadarını, nasıl kavrayabiliriz, görebiliriz? Çok yapay, çok sevgisiz, çok gerilimliyiz. Gönül Yarası, bu yaralarımıza dokunuyor. Gönlü kanayan bir adamın öyküsü bu. Kendi kendisini avutmuş, yıllarca kandırmış, bu aldatmacanın daracık hücresine kendisini sıkıştırmış bir adamın öyküsü. Çok az film içimi bu kadar acıtmıştı. Lillia Forever, Forever Lulu, Tutku, ilk elden hatırladıklarım. Gönül Yarası, tümünün üzerine tuz biber oldu.

Görsel ve dramatik dil, doğrudan duyularımıza seslendiği için, özdeşleşme yoluyla bilincimizi de etkiler, hatta belirler.

Bu yüzden, böylesi hikayelerde, kendimizi hep hikaye kişilerinin yerine koyarız.

Herhangi biriyle özdeşleşmedim, ama tümünde, kendimden birşey buldum.

Bu yüzden bu kadar çok canımı yaktı.

Aşk olsun Yavuz Turgul’a.

Sağolsun varolsun.

Bediüzzaman’ın şu Ricalar’ını, oradaki derin ve yüce hüznün hikayesini bir okusa; bize o güzelim gözüyle, kamerasıyla tekrar anlatsa, diye geçirdim gönlümden.

  14.12.2005

© 2021 karakalem.net, Sadık Yalsızuçanlar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut