Hasta

GENÇ ADAM yaşlı kadının söylediklerini çok ilginç bulmuştu. Ne kadar felsefik bir kadın diye düşündü. Kadın ona “sen bir sarrafsın” demişti.

“Bak evladım, romatizmalarım, böbrek taşlarım var benim de. Onlar hayatıma girmeden önce ben bacak ağrısız, böbrek sancısız çok günler geçirdim. Ama o günler bugünlere benzemiyor. Ben bu sabah kalktığımda bacağımın dünkü gibi ağrımadığını gördüm. Sabahtan beri kaç defa bacağıma dokundum, dün ağrıyan yerin ağrımadığına inanamadım. Sanki hayalmiş gibi tekrar tekrar dokundum. Ve ne düşündüm biliyor musun? ‘Bu romatizmalardan önce bacağım ağrımadığı için bu kadar mutlu oluyor muydum?’ diye düşündüm. Hayır olmuyordum. Çünkü bacağımın ağrımamasının bu kadar güzel, bu kadar inanılmaz bir şey olduğunun farkında değildim.”

Demir, titrek ellerini cihaza doğru oynattı. Suzan cihazı ona doğru yaklaştırdı. Demir, konuşamıyordu. Vücudunun hiçbir yeri tutmuyordu. Sınırlı olarak sadece ellerini ve gözlerini oynatabiliyordu. Ellerini cihazın tuşlarına yavaş yavaş dokundurmaya başladı. Çevresiyle bu cihaz yardımıyla konuşuyordu. Konuşması çok uzun sürmesin diye kelimelerin bazı harflerini atlayarak yazıyordu. Bazen de ilk üç dört harfini tuşladığında Suzan kelimeyi tahmin etmeye çalışıyordu. Eğer doğruysa adam evet dercesine gözlerini kapatıyordu. Suzanın tahminleri adamın konuşmasını hızlandırıyordu ama normal bir insanın konuşma hızına göre yine çok çok yavaştı. Bu yüzden Demir’i dinlemek sabır istiyordu.

Buna rağmen yaşlı kadın çok az insanın gösterebileceği bir sabırla Demir’i dinliyordu. Hatta Demir’in söylediklerini ne kadar önemsediğini göstermek istercesine bir an bile gözünü ondan ayırmıyordu.

ANLYRM yazdı Demir. Suzan “Anlıyorum” dedi. “Ama bunların benim hastalığımla ilgisi ne? Ben hiç sağlıklı olmadım. Sağlıklı olmak nasıl bir şey hiç anlamıyorum.”

“Evet hiç yürümedin, koşmadın, kaşık çatal kullanmadın, konuşmadın. Hiç yürümemiş, hiç koşmamış olmayı çok iyi biliyorsun. Yemeğini ellerinle yiyememenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorsun. Bir kez bile kendi başına tuvalete gitmemiş olmanın sıkıntısını da çok iyi biliyorsun. Ben bacağım ve böbreğim ağrımadan önce onların ağrıması nasıl bir şey hiç bilmezdim. Bacağımı oynatamamak ne demek hiç düşünmezdim. Ama sen bunları biliyorsun, hem de bütün uzuvlarını oynatamamanın ne demek olduğunu iyi biliyorsun.”

Demir TYZCM yazdı. “Teyzeciğim” dedi Suzan. “Anladım. Ama ben hiç sağlıklı olmadım. Bu yüzden senin bacak ağrın geçtiğinde aldığın lezzeti bilmiyorum. Senin anlattıklarının benimle ilgisi yok. Senin yaptığın kıyasları yapamam. Amacın beni teselli etmekse boşuna uğraşma”

“Seni teselli etmeye uğraştığım yok evladım. Ben sadece kendi yaşadıklarımla öğrendiğim bir tecrübeyi seninle paylaştım. Bence bunların seninle çok ilgisi var.

Senin hiç sağlıklı olmadığını biliyorum ve hastalığının geçmeyeceğini de biliyorum. Evet benim bacak ağrım geçtiğinde bacağımın ağrımamasının ne kadar güzel bir şey olduğunu anladım. Sen belki bunu anlayamayacaksın. Aramızdaki fark bu..

Ama şöyle bir benzerlik de var aramızda. Sen hiçbir uzvunu kullanamamanın ne demek olduğunu hiçbir zaman unutmayacaksın. Hep merak edeceksin kendi ellerinle yemek yemenin nasıl bir şey olduğunu. Kendi ağzınla konuşmanın; dilini döndürerek değişik harfler çıkarmanın neye benzediğini hep bilmek isteyeceksin. Bu yüzden kendi elinle yemek yemek senin için çok değerli olacak. Ve ölene dek değerini kaybetmeycek. Hatta sen merak ettikçe, daha da artacak. Acaba insanın önce sağ sonra sağ bacağını, sonra yine sağı yine solu hareket ettirerek yürümesi nasıl bir şeydir diye merak ettikçe, yürümeye verdiğin değer daha da artacak. Acaba insanın elleriyle yemek yemesi nasıl bir duygudur diye merak ettikçe yemek yemeye verdiğin değer daha da artacak.”

Kadın bunları söyledikten sonra Demir’ e biraz daha yaklaştı. “Şimdi anlatabildim mi ne demek istediğimi yavrum. Benim bacağımın ağrıması sayesinde sağlıklı bir bacağa verdiğim değeri, sen hastalığın sayesinde her şeye, her uzvuna vereceksin.”

Yaşlı kadın konuşmasını bitirince Demir gözlerini kapattı. Suzan şaşırmıştı, herhalde kadının söylediklerini düşünüyor olmalı diye geçirdi. Yaşlı kadın da Demir’e bakıyordu. Bir cevap bekler gibiydi. Söylediklerine katılıp katılmadığını merak ediyordu.

Demir gözlerini hala açmamıştı. İki kadın da onun yüzüne bakıyordu. Yüzü biraz hüzünlenir gibi oldu. gözlerine daha dikkatli bakan Suzan, sağ gözünden düşen damlayı fark etti. Sonra da sol gözünden bir damla düştü. Sonra yine sağ gözünden.. ve damlalar sıklaşmaya başladı. Bu sırada inilti gibi çok hafif ve derinden gelen sesi fark etti yaşlı kadın. Ses biraz daha yaklaştı, ve artmaya başladı. Demir’den geliyordu ses. Biraz daha arttı arttı. Yaralı hayvanların acı çekerken çıkarttığı böğürme gibi bir sese benziyordu. Suzan çok şaşırdı, Demir’in ses çıkardığını hiç duymamıştı daha önce. Paniğe kapıldı, acaba ne yapsam diye düşündü. Yanına yaklaştı “Demirciğim iyi misin?” Adam cevap vermedi. Onun sağ elini biraz açması iyi ve halinden memnun olduğu anlamına geliyordu. Suzan eline baktı ama hiçbir şey yapmıyordu. Sağ elinin yumruk yapar gibi sıkmaya çalışması da kötü ve sıkkın olduğu anlamına geliyordu. Ama Demir o hareketi de yapmıyordu. Suzan bir daha sordu, adam onu duymamıştı gibi davranıyordu. Halbuki kendine sorulan sorulara genelde cevap verirdi.

O sırada Demir’in sesi iyice yükseldi. Suzan ne yapacağını şaşırdı. Bir an olduğu yerde döndü ve yaşlı kadına düşmanca baktı. “Ne yaptın sen? Ne yaptığını sanıyorsun?” Hikmet Hanım şaşkın ve üzgün bir şekilde “ben, ben... onun ağlayacağını düşünmemiştim.” Diyebildi.

Suzan şimdi bu kadınla uğraşmanın zamanı değil, Demir’i sakinleştireyim diye geçirdi. Toprak Bey bu duruma çok kızabilirdi. Hemen Demir’i oradan götürmeye karar verdi.

O sırada Hikmet Hanım Demir’e yaklaştı, lütfen ağlama diyecek oldu ama vazgeçti. Ağlamakta haklı sayılırdı. Ama ağlamakta haklısın da diyemezdi ki. Ne diyeceğini bilemedi. Adam hala gözlerini açmamıştı. Suzan tekerlekli sandalyeyi kaptığı gibi asansöre doğru çevirdi, hızla düğmeye bastı kapı açıldı. İçeri girerken “Mesut Efendi yardıma gelin” diye bağırdı. “Çabuk olun”

Demir etrafıyla ilgilenmiyor sadece ağlıyordu. Bahçıvan Mesut ve şoför Ekrem hızla merdivenleri çıktılar. Bu sırada Suzan Demir’i odasına götürmüştü. Onlar aşağıda olanları görmemişlerdi, Demir’i görünce çok korktular. Yüzünde daha önce hiç görmedikleri bir ifade vardı. Adamlar Demir’i yatağına yatırmak için yaklaştılar, acaba tepki gösterir mi diye korkuyorlardı. Onu tuttular ama Demir hiçbir tepki göstermedi. Etrafındaki her şeye kayıtsız gibiydi. Suzan’ın onu yukarı çıkarmasına da bir şey dememişti. Adamları da engellemedi.

Onu sağ tarafına doğru yatırdılar, böyle yatmayı çok seviyordu. Nadiren de olsa sırt üstü yatmak isterdi, o zaman onu çevirir sırt üstü konuma getirirlerdi. Sırt üstü yatmak isteyecek mi diye baktılar, Demir onlara hiç bakmadı. Herhalde çevirmek gerekmiyor dediler Suzan’a. Suzan başıyla tasdik etti.

Suzan onunla konuşsam mı diye düşünüyordu. Belki biraz dikkatini dağıtabilirdi. Şu yaşlı kadın da çok ileri gitmişti. Ona haddini bildirmeyi düşünüyordu. Ama o iş sonraydı. Şimdi Demirle ilgilenmeliydi. Konuşmayı düşündü, ama deminden beri etrafındaki her şeye kayıtsız olan Demir onun konuşmasını da dinlemezdi herhalde. Sanki hiçbir yerini oynatamayışını iyice kabullendiğini gösterir gibi, ne yukarı çıkarmalarına ne de yatağa yatırmalarına hiçbir şey dememişti. Halbuki çoğu zaman kendisine yapılan tekliflere bile karşı çıkardı. Onu bahçeye çıkarmak istediklerinde içeride kalmak istediğini söyler, içeride kalmasının uygun olduğunu söylediklerinde bahçeye çıkmak isterdi. Yatma vakti geldiğinde yatmak istemez, yemek vermek istediklerinde reddederdi. Çoğunlukla ona sunulan tekliflerin muhalifini yapardı. Şimdi ise kendini suya bırakmış bir balık gibi Suzan’ın onu yukarı çıkarmasına da, adamların onu yatağa yatırmasına da tepki göstermemişti.

Suzan “O şu an normal değil, kendi haline bıraksam daha iyi. Sadece bir şey isteyip istemediğini sorayım” dedi.

“Demirciğim, evladım bir şey ister misin? Su vereyim mi sana? Veya kolunun altına yastık koysam? Hmm? Bir şeye ihtiyacın var mı?”

Adam hiçbir tepki göstermedi. Suzan’ı duymamış gibi davrandı. Suzan baş ucundaki sandalyeye oturdu ve ona bakmaya başladı. “Keşke onu anlayabilseydim belki biraz yardım ederdim” diye fısıldadı.

Demir bir saate yakın sürekli ağladı. Ağlamasının sonlarına doğru sesi zayıfladı, yavaş yavaş tükendi. Uykuya dalmıştı. Suzan yanından hiç ayrılmamıştı. Genç adamın saçını okşadı ve yavaşça yanağından öptü. Sonra da odadan çıktı.

  08.12.2005

© 2021 karakalem.net, Mevlude Meriç




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut