‘Deccal’ın önlenebilir yükselişi

Sadık Yalsızuçanlar

NIETSCZHE’NİN DECCAL’I, Kafka’nın Amerika’sı mıydı? Zaman Humeyni’yi doğruluyor mu yoksa: Büyük Şeytan Amerika! ‘Big Satan (Büyük Şeytan)’ın önlenemez görünen yükselişi Irak’tan sonra İran’ı da yerle bir edecek mi? ‘Gerçekçi olup imkânsızı isteyen’ bir avuç namuslu insanın gördüğü bu kıyametin sonu ne olacak?

Sanırım herşey Rusya’nın trajik biçimde inkırazıyla birlikte başladı. Gördük ki, muhalefet de iktidarın bir parçasıdır. Deccal sıfatını kemaliyle hak eden Amerika bir korku filmini bitirdi. Yıllarca blok masalları dinledik. Bir blok çökünce bu kez yeni bir küresel masal başladı. Onun ilk trajik düğümü Afganistan’ın petrol taşımaya elverişli topraklarının tesviyesi idi. Üzerinde yaşayan insanlar, hayvanlar ve bitkiler önemli değildi. Tepeden çözüldü sorun. Toprak tesviye edildi, harekat bitti. O muazzam terörist heyulası bir anda yitip gitti. Derrida’nın ‘hayalet’leri ne kadar gerçekmiş meğer. Göğümüzde sürekli biri doğuyor, biri batıyor. O Afganistan değil miydi bir blokun çöküşünde lojistik desteklenen? Ladin ağacının (Batı Ladin’i ucuzudur biliyorsunuz) fidanının patenti Büyük Şeytan’a ait değil miydi yoksa? O tesviye edilen toprağa (ki onbinlerce insan havadan dökülen bombalarla karıldı toprağa, eh kanlarıyla suladılar Ladin’i!) bu fidanı Deccal dikmemiş miydi? Şimdi hafif seslerle Onbir Eylül’ü kendilerinin örgütlediği dillendiriliyor. Bakalım bu Kafkaesk öyküden ne çıkacak? Bir zamanlar köktendincilerin Suudi Amerika dedikleri kutlu beldelerin ceziresi, Deccal’ın yavru vatanı değil miydi? Sonra ansızın Ladin oralı çıktı (yoksa Yemenli miydi, ne farkeder canım, Amerika bir kez Suudilere de demokrasi getirmeyi aklına koymuş) ve bir zamanlar Afganistan’da Demirperdeye karşı ABD desteğinde cihad edenlerle Deccal ortak bir şarkı şakımaya başladılar: İkimiz bir fidanın petrol saçan dalıyız!

Afgan toprağı tesviye edildikten ve petrol taşıma bakımından daha güvenli ve ekonomik bir güzergaha dönüştükten sonra, bu kez en münbit araziye geldi sıra. Efendim Irak halkı demokrasi nimetinden niçin ABD kadar yararlanamıyor?

Bu tabiî Deccal’ın diğergamlığının bir başyapıt filmine sinopsis olmak üzere yazılmıştı çoktandır. Bir zamanlar ABD ile canciğer sarma-kuzudolma bir diktatör ansızın farkedilmişti. Deccal’ın keşfi kısa sürede tretmana dönüştü, derken film çekimleri başladı. Dev prodüksüyon. Maliyeti varsın ikiyüzelli milyar dolar olsun filmin. Sonunda bir trilyon dolarlık bir petrol payı, şey Irak halkının demokrasiden yararlanması var ya! Tabiî arada figüranlar Malkoçoğlu’nın darbeleriyle yere serilecek, kelleleri uçacak, bedenleri doğranacak. Bir zamanlar bir uygarlığın merkezi olan Bağdat kentinin külleri uçuştu. Çocuklar, kadınlar, siviller, onbinlerce insan öldürüldü. Demokrasi getiriliyor kolay değil. Eh film bu, binlerce figüran ölecek. Figürasyon zaten adı üstünde.

Deccal, rivayetlerde ve Nietszche’nin kehanetlerinde önüne geleni ağulayan bir samyelidir, bir nitrik asittir; eritir, yok eder. Bir tsunamidir, yerle bir eder. Bir dokuz büyüklüğünde depremdir, taş üstünde taş bırakmaz. Demokrasi gelecek ya, tüm erdemler ve bu erdemleri üreten insanlar, bu erdemler için öldürülebilir! Çocukların üzerine bombalar yağdırılabilir! Kadınlar, yaşlılar, hastalar ve yoksullar... onların zaten yaşamaları gereksizdir!

Ah Kafka ah! Neden bize masallar uydurup durdun. Bir Humeyni kadar bile olamadın. Büyük Şeytan Amerika’dır demişti. Ama lânetliydi ya, ne söylediği hiç önemli değildi, çünkü deliydi, söylemi meşru değildi. Bu arada kimyasal ve nükleer silah üretiyordu Irak, Saddam bunun hesabını vermeliydi, tehdidi küreseldi. (Ömer Madra’nın kulakları çınlasın! Yıllarca bıkıp usanmaksızın Açık Radyo’da, şurada burada Amerika’nın ekolojik açıdan dünyanın sonunu getirdiğini anlatıp duruyor. Türkiye’nin iç siyasal gevezeliklerinin tozu dumanı arasında sesi eriyip gidiyor. Hocam bir televole programına çıkıversen ya. Bak nasıl duyuluyor anlattıkların!)

Bağdat harab edildi, ama kimyasal tehditten eser yoktu. Olsundu, Deccal bi kez Irak halkına demokrasi getirmeyi, dünyayı Irak’ın kimyasal tehdidinden korumayı kafasına koymuştu, yapacaktı dediğini. Tabiî hakkını da yemeyelim: Ebu Garib cezaevinde tutsaklara işkence yapan çavuşunu yargıladı, altı ay hapis cezası verdi. Bravo. Demokratik bir ülke olmak başka şey canım.

Şimdilerde, kendisini Büyük Şeytan ilan eden Humeyni’den rövanşı almanın tam sırası. Zaten İran kimyasal ve nükleer silah üretimini abartmış, dünya için büyük tehdit. Amerika bu, durur mu? Aklına koyduğunu mutlaka yapacak.

Bu Büyük Petrol, pardon Ortadoğu projesi dedikleri acaba Türkiye’de hangi yerli müttefiklerle yürütülüyor dersiniz? Büyük Doğu kökenli siyasetçilerle. Onlar bir zamanlar Necip Fazıl’ın Büyük Doğu projesine gönül vermişlerdi. Şimdi birşey değişmedi canım: Büyük Doğu, Büyük Ortadoğu oldu sadece. Eh biz diyorlar basın toplantısında İran’ın nükleer ve kimyasal üretimlerini tarafsız gözlemcilere ve BM’nin denetimine tümüyle açması gerektiği kanaatindeyiz. Iraklı çocukların ve kadınların üzerine Deccal’ın bombaları düşmesine çeyrek kala, bu Büyük Doğucular aynı açıklamayı yapıyorlardı. Bir farkla ki, İran yerine Irak adı geçiyordu beyanatlarında.

Bendeniz hala oradayım efendim, gerçekçi olup imkânsızı istemekteyim.

Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,

Hakkın( Burayı dilediğiniz gibi doldurabilirsiniz) da bükülmez kolu, yenilmez imanı (burayı da) vardır.

Büyük Şeytan dönüştü, Büyük Deccal oldu.

O bloklar nerede?

O devrimci romantiklere ne oldu?

İnsanlık ölüyor mu yoksa?

İnsanlar o denli çok ölüyor ki, insanlık da ölüyor mu yoksa?

Ben yine de gerçekçi olup imkânsızı isteyeceğim: Deccal’ın yükselişi önlenebilir(dir). Tüm umut, o bir avuç namuslu insanda...

  16.11.2005

© 2021 karakalem.net, Sadık Yalsızuçanlar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut