Timsah Gözyaşları

İSRAİL’İN BİR açık hava hapishanesine dönüştürdüğü 1.5 milyon nüfuslu Gazze’deki Yahudi kolonilerini tasfiye ediş süreci, başarılı bir halkla ilişkiler operasyonuyla dünya kamuoyunda işgalci Yahudilere sempati sağlama aracı olarak kullanıldı. 9 bin kolonizatörün “İsrail” olarak adlandırılan bölgeye alınması, İsrail devleti için hem ekonomik hem de askeri bir zorunluluk haline gelmişti. Bölgedeki su kaynaklarını tüketen, yerleşimcilere sürekli kaynak transferi yapan ve güvenlik giderleri açık uçlu olan İsrail, sonunda bir mehter adımı atmayı kabul etti. Taktik açıdan bir geri çekilme olan bu işlem, stratejik açıdan İsrail için bir güç toparlama eylemi.

Çekilme işlemi sırasında İsrail askerleri silah taşımadılar. Kolonizatörler askerlere karşı yağ, un, nadir hallerde de asit kullandılar. Televizyon ekranlarına göz yaşartıcı mağduriyet sahneleri yansıdı. Karga tulumba taşınan kolonizatörlerin toplu dua görüntüleri, göz yaşları, evlerinden edilmelerinin yol açtığı hüzün, üstelik bunun Yahudi devleti tarafından yapılması, “heil Hitler” bağırışları…Oluşturulan görüntüyle verilmek istenen mesaj açıktı: bu insanlara yapılan zulümdü; üstelik bunu Yahudi devleti yapıyordu.

Gerçekse, hiç de böyle değildi. Bu insanlar sömürgeci işgalcilerdi. Mikrofon uzatılan kolonizatörlerden biri, “Bu topraklar Tevrat’ta bize (İsrail oğullarına) vaat edilen topraklar. Şimdi bizi buradan çıkarıyorlar” diyordu. Vaat edilen topraklar üzerine kurulu bir Yahudi devleti ideali (Siyonizm) aslında Yahudilerin çoğunun çeşitli biçimlerde paylaştığı bir idealdi. Bu ırkçı ideolojinin hem dine dayalı, hem de seküler versiyonları arasında fazla bir fark yoktu. Bu da Arap(Filistin)-İsrail çatışmasının aslında Nazi Almanyası ile Nazi Almanyasına karşı koyan ülkeler arasındaki kadar ideolojik bir nitelik taşıdığını belirginleştiriyor. BM’nin 1975’te ırkçı bir ideoloji olarak mahkum ettiği Siyonizmin ABD’nin baskılarıyla 80’li yıllardaki rehabilitasyonu, Yahudi devletinin bu ideolojiyi izlemeye devam etmesi Orta Doğu’daki problemlerin çözümünü imkansız kılmaktadır. Yahudi devleti Siyonizmden vazgeçmedikçe, en azından bunu uygulamaları ile ortaya koymadıkça Orta Doğu coğrafyasına barış gelmeyecektir. Filistinli grupların intihar eylemleri, insani ve ahlaki açıdan “kabul edilemez” de olsa, devlet teröründe uzmanlaşan bu korkunç askeri makine karşısındaki kitlesel çaresizliğin ürünüdür.

Bir an için, İsrail asker ve polisinin Filistinlilerin şiddet içermeyen, barışçı gösterilerine de silahsız müdahale ettiğini tasavvur edebiliyor musunuz? Yahudi devleti demokratik bir devlet olduğunu ileri sürüyor. İsrail sınırları içinde (aslında İsrail’in “meşru” kabul edilen sınırları da Araplardan çalınan sınırlar. Güç denklemi elvermediği için kimsenin bunu sorgulama lüksü yok!). Ancak Arap vatandaşları hiç şüphesiz gerçek vatandaş değil. Filistinlilerin en masum gösterileri bile İsrail askerlerinin ağır silahlarının gölgesinde gerçekleşiyor. Ama kolonizatörler boşaltılırken İsrail askerleri silah taşımıyor. Çünkü İsrail’in asli özelliği demokratik olması değil bir milli din devleti yani “Yahudi” devleti olması.

Zulüm üzerine kurulu Yahudi iktidarının Gazze’den çekilmesi, yine de sembolik açıdan anlamlı. Kalıcı barış için Amerika’nın Yahudi devletine sunduğu kayıtsız şartsız desteğin bitmesi gerekiyor. Katrina kasırgasının hatırlattıklarından biri de bu olabilir mi?

  09.09.2005

© 2021 karakalem.net, Refik Yıldızer



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut