Arşiv

 Risale okumaları için entellektüel bir medhal

METİN KARABAŞOĞLU’NUN ELİNİZDEKİ çalışması, kanaatimce, Risale-eksenli tefekkür içinde bir ilki temsil etmektedir. Risaleyi İslâm düşünce geleneği içinden okuyarak bunu güncelle kesiştiren yazar, metin-cemaat ilişkisini de bir özdeşlik olarak görmeyip aradaki açıyı ortaya koymaya çalışmakta ve bunun sebep ve sonuçları üzerinde bize gerçek bir beyin fırtınası yaptırmaktadır. Bunu da belli bir metodoloji gözeterek gerçekleştiren bu çalışma, Risale hareketinin en güçlü entellektüel verimlerinden birini temsil etmektedir. Bu çalışma aynı zamanda Risale okumalarına giriş için entellektüel bir ön okuma kılavuzu vasfını taşımaktadır.

Çokça sorulduğu halde cevabı tatmin edici bir şekilde verilmemiş bir soru, Risale metinlerinin nasıl okunabileceği sorusudur. Akla gelen mümkün bazı okuma biçimleri şunlardır:

(1) Bu metinlerin tarihsel karakterlerini belirleyici olarak alabilir ve oldukça karmaşık insan eylemleri olarak değerlendirebiliriz. Burada özne öne çıkar. O zaman sözkonusu bütün metinlere birer insan olan yazarlarının ürünü olarak bakılır ve yazarı sözkonusu eseri vermeye iten amaçlara ve niyetlere önem atfedilir.

(2) İkinci yaklaşım, yazarın eserini üretirken gözettiği kaygıları gözardı ederek, eserin tarihsel karakterini vurgular. Burada metnin üretildiği bağlamın, yani tarihsel toplumun, yazarın kitabı yazdığı gibi yazmasına sebep olduğu ileri sürülür.

(3) Bu yaklaşım, metnin tarihsel karakterine ilgi duymaz. Metni günümüz okuyucusu için bir entellektüel repertuar olarak ele alır.

Bu üç yaklaşım birbiriyle çatışma halinde değildir; sadece farklı ilgi alanlarını gösterir. Metinleri değerlendirmede sözkonusu üç yaklaşım ışığında sorulabilecek sorular ve cevaplar da şu şekilde sıralanabilir:

i. Yazar eserde ne anlatmak istiyor? Burada tarihsel bağlam devreye girer, çünkü bu soru tarihsel bağlam hesaba katılmadan cevaplanamaz, ama özne/yazarı vurguladığınızda da onu anlamak için bağlamı bilmeniz gerekir.

ii. Metinden tarihe, yani o zamanki topluma dair bazı bilgiler elde edilebilir. Bu bizim tarih anlayışımıza ne katabilir?

iii. Metin o zamanda ve sonradan okuyanlar için ne anlama geliyor?

iv. Bu eser, şimdi bizim için ne anlama geliyor?

Bu bakımdan Karabaşoğlu, Risale-i Nur ve Said Nursî’ye ilişkin çalışmalarda gözlenen üç problemi şöyle sıralamaktadır:

1. Said Nursî’nin aksiyonu ve fikriyatı İslâm-modernite ekseninde ele alınamaz.

2. Risale-i Nur ve Said Nursî, Kemalizmin antitezi olarak görülüp değerlendirilemez.

3. Said Nursî sadece aksiyonuyla değil, fikriyatıyla da ele alınmalıdır. Böylece, bir Müslüman portresinin bir İslâmcının portresine dönüşmesi zorunlu olmaktan çıkar.

Aşkınlık-tarihsellik, özcülük-bağlamcılık ve gelenekçilik-modernlik ikiliklerinden uzak bir bakış açısıyla hareket eden Karabaşoğlu, metodolojik bir okuma için varlık-bilgi-ahlâk-pratik sıralamasını önemsemektedir. Bu yüzden, öncelikle Risale’nin dayandığı ontolojik temelleri ortaya koymaktadır. Sonra, bu ontolojik temelin sosyal ve pratik tazammunlarını ele alan ve ‘metin’ üzerindeki bu son derece başarılı inşadan sonra ‘cemaat’e geçen yazar, Said Nursî’nin vefatından sonra Risale-merkezli düşünce gelişimini ve ‘Nurculuk’ hareketinin yaşadığı dönüşümü oldukça net ve keskin bir tablo içinde nazarımıza sunmaktadır. Risale-i Nur hareketinin kırk yıllık evrimini, problem alanlarını, ayrışma ve bölünmeleri ve bunların sebeplerini ayrıntılı bir biçimde tahlil ettikten sonra, geleceğe dönük birtakım projeksiyonlarda bulunmaktadır.

Seküler modern tahayyülün aksine, Allah-merkezli bir insan, tabiat ve toplum tasavvurundan hareket eden Said Nursî, insanlık tarihini ‘emanet ve hidayete ulaşma’ problematiği ekseninde ele alır ve Asr-ı Saadet ve Peygamber merkezli bir İslâm tarihi perspektifi sunar. İslâm’ın ilk beş yüzyılını ‘hak ve hikmet’ asırları olarak değerlendiren Said Nursî, yirminci yüzyıla kadar uzanan daha sonraki yüzyılları ‘kuvvet ve hükûmet’in ağır bastığı dönemler olarak görür. Karabaşoğlu’na göre, bu kırılmanın en önemli iki ayağını, hilafetin saltanata dönüştürülmesi ve dinî bağlanmanın etnik ve diğer tür asabiyetler tarafından ötelenmesi oluşturur. Said Nursî’nin ‘mazi’ olarak adlandırdığı ve Osmanlı asırlarını da içine alan bu bin yıllık zaman kesitinde Yunan Felsefesi, Yahudi İsrailiyatı, zâhir ve bâtın uçlarında savrulan bir dizi ‘fırka-yı dâlle’nin ortaya koyduğu görüşler, İslâm’a iltizam adı altında sergilenen kaba taassup ile modern bilim adına din etrafında oluşturulan şüphe kuşağının meydana getirdiği gölge ve yaraların ‘tedavi edilmesi,’ Said Nursî’nin Risalelere atfettiği tecdit misyonunu teşkil eder. ‘Sahabe Mesleği’ olarak adlandırdığı bu perspektif (veraset-i nübüvvet) hakikatin estetik/hâlî boyutuyla teorik/nazarî veçhesini birleştirmektedir. Gelenekçi-modernist ikiliğinin tamamen dışında, İslâm düşüncesinde tekvinî ve tedvinî şeriat bütünlüğünü sağlamaya yönelik bu çaba, günlük hayat tecrübesi içinde kalp-akıl, vahiy-kâinat, fıkıh-akide, İslâm-iman ve din-hayat bütünlüğünü kurmaya yöneliktir. Esmâ-i Hüsnânın bir bütün olarak kavranması ve böylece gerçek marifete ulaşılması, Allah’ı tanımada uluhiyet-rububiyet, vahidiyet-ehadiyet ve cemal-celâl dengesine dayalı ontolojik bir temelin inşasıyla sağlanır. Bu inşanın sosyal ve pratik düzeylerde kendini ortaya koyma biçimi, ifrat-tefrit ikileminden sakınma, düşüncede hakikatin tekliği ancak çok veçheliliğine dayalı bir çoğulluğu kabul etmenin sonucu olarak, hiyerarşik, homojen ve kapalı toplumsal örgütlenme biçimleri yerine, manevî beraberliği esas alan, ‘metn’e dayalı, açık, gevşek ve geçişli cemaat yapılarında ortaya çıkar. Milliyet, sınıf, cinsiyet, yaş gibi kategorilerden bağımsız bir evrensel duruşa sahip olarak, hürriyet üzerinde temellenen, ferdi devlete önceleyen ve mutlak adalete vurgu koyan bir siyasî perspektif, bu bütüncül denge arayışının tezahürüdür.

Bu bakımdan, son tahlilde, Risale-i Nur etrafında teşekkül eden cemaatî organizasyonların beraberinde getirdiği kurumsallaşma ve bunun türevi olan ‘temsil’ problemine dikkat çeken Karabaşoğlu, bunu ‘hakikatin tekliği fakat çok suretliliği’ni reddetmekten kaynaklanan, farklılıkları tolere edebilme yeteneğinin kaybedilmesine yol açan, ve bölünme ve parçalanmaları sistemik hale getiren merkeziyetçi, otoriter, tekçi cemaat yapılarının ortaya çıkmasına bağlamaktadır. Bu son derece önemli tesbitten sonra, Risale-i Nur hareketi içindeki entelyektüel zayıflığın sebepleri üzerine söyledikleri, metin ve pratik arasındaki açının genişliğini açık biçimde ortaya koymaktadır. Karabaşoğlu’na göre, Risalelerin varlık ve sosyo-politik düzlem arasında kurduğu bütünlüğün kavranamamış olmasının beraberinde getirdiği eklektisizm, Batı modernitesi karşısında takınılan savunmacı-özür dileyici tutum, ve Risale düşüncesinin İslâm düşünce mirasıyla ilişkisinin kurulmamış olması, hareketin mâlûl olduğu entellektüel zayıflığın en önemli sebepleridir.

Önümüzdeki dönemde, çoğul bir düşünce yapısını sindirebilen ve böylece farklılıkları bütünlüğe zarar verici olarak görmekten uzaklaşan cemaatî yapıların hareketin ana gövdesini oluşturacağını belirten Karabaşoğlu, Risale-i Nur’ların İslâm kültürünün ortak bir değeri haline gelmesinin bir belirtisi olarak tüm Müslüman kesimler tarafından okunmaya başlanmasını, Risalelerin tüm Müslümanlar, hatta insanlık tarafından ‘meşrebî iltizam’ gerekliliğinden azade olarak değerlendirilmesine açılması olarak yorumlamaktadır. Bu süreçte gözlenen diğer bir önemli değişim de, kendisini ‘cemaat’ yerine ‘metin’le ilişkilendiren, meşrebî bağlanmaların dışındaki sivil inisiyatiflerin farkedilir bir görünürlük kazanmalarıdır.

Elinizdeki çalışma, bu sivil görünümün somut bir tezahürüdür.

AHMET YILDIZ

Ankara, Haziran 2004

  16.09.2004

© 2021 karakalem.net, Ahmet Yıldız

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut