Ninni-i ‘Vildanun Muhalledun’

Nuriye Çakmak

NE KADAR çok acı var. Sayısız, tarifsiz, bitimsiz. Oysa şu koskoca kainat içinde ne kadar da küçüktür dünya. Dünyanın içinde insan. Acılar nasıl olup da bu kadar büyük olabilir. Birbirine muavenet etsin diye eşit acizlikte yatılmış insanlar neden onca duygu içinde zulmü tercih eder. İnsanın insana, insanın diğer canlılara, insanın dünyanın dağına, taşına, havasına yaptığının açıklaması nedir. İnsanın programı mutlu ettiğinde mutlu olmak üzere kurulmuş değil midir? Nasıl mutlu olabilir insan bir başkasını mutsuz ettiğinde. Vicdanları neden tutukluk yapar bazı insanların… Gözleri neden kalplerine taşımaz gördüklerini. Hem kalpleri neden yitirmiştir özelliğini.

Bu soruların cevaplarını kimse bilmiyor değil mi? Özellikle çocuklar. Gözlerinin taa içine bakıp anlatmayı denediniz mi? Bu sahneyi hayal edebiliyor musunuz? Ben sık sık deniyorum bunu. Ve her defasında aynı adrese varıyorum. Tek bir cümleyle ‘haykıran bir sessizlik’ elde ediyorum: VİLDANUN MUHALLEDUN…

Beynimin arka sokaklarından ansızın fırlayan ve donmuş parmaklarıyla eve gitmeye korkan bir çocuk görüyorum. Kağıt mendillerinin tümünü satamadığı için yağmur altında ıslanan bir başka çocuk. Elleri motor yağı içinde, minicik bedeni yorgun bir başkası. Babasının günlük eziyetini her gün üzerinde denediği mor rengi hiç sevmeyen bir çocuk daha. Veya üvey annesinin olmayan merhametini her gün yeniden keşfeden… Sıcak yuva dedikleri şey kendisi için soğuk sokaklardan daha soğuk olanlar.

Acı dolu yüzlerini ellerimin arasına alıp “Vildanun Muhalledun” ninnisi söylüyorum onlara. Şimdi artık kocaman da olsalar ‘ebedileştirilmiş çocuklar’ olarak kalmalarını istiyorum tüm kalbimle. Tefsirler, mealler, alimler kızmasınlar hayallerime. Buluğa ermeden ölen çocuklar için geçerliyse bu müjde, yani çocukluğunu yaşarken ölen… Rabbimden çocukluğunu yaşayamadan ölenler için, çocukluğunu hiç bulmadan kaybedenler için, çocukluğu içinde buram buram tütenler için de ebedileştirilmiş bir çocukluk dilerim. Bu hayali yaralarıma merhem ederim. Bu ayeti gönlümün içinde böyle tefsir ederim, dua ederim…

Çünkü dünyada çok acı var. Çünkü çocukların canı çok yanıyor. Çünkü çocukların elleri küçük. Onlar mücadele edemez. Çünkü onların ayakları küçük, onlar kaçamaz. Onların yüreklerinde yangınlar çıkar, sadece ağlarlar. Minicik avuçlarıyla kırılan kalpleri avuçlayıp yalvarırlar… Ne güzeldir onların duaları. Meleklerin okşadığı saçları… Gözlerinin içi gülen bir çocuk dünyaya bedeldir. Peki neden ağlatırlar çocukları? Neden ağlayan çocukların yüzünde hep o izden vardır. Neden gözleri kurşun kadar ağırdır. Neden düşüktür omuzları ama inadına diktir başları.

Filistinli çocukların gözlerine bakamıyorum ben. Suriyeli çocuğun yüzünü unutamıyorum. Afrikalı çocuğun günden güne zayıflayan yüzünü hayal edemiyorum.

Allahım, ne kadar istersem isteyeyim onlara çocukluklarını veremiyorum. Biliyorum, ne kadar büyürlerse büyüsünler avutamıyorlar içlerindekini. Ne yaparlarsa yapsınlar büyümüyor içlerindeki kendileri. Her şeyi unutsalar unutamıyorlar o günleri. Olmayacağını bile bile baştan yaşamak istiyorlar eskileri. Gelecekten çok geçmişte yüzleri.

Kendi küçüklüklerinin ellerinden tutuyorlar onlar büyüyünce. Dağılmış saçlarını okşuyorlar elleriyle. En sevdiği yemekleri yapıyorlar hayallerinde. Güzel güzel elbiseler seçiyorlar. En candan arkadaşlarıyla bitmez oyunlar oynatıyorlar. Oyuncaklarına gözleri gibi bakıyorlar. Çünkü büyümüyor işte o çocuk olamayan çocuk. Çünkü hala ağlıyor. Çünkü birinin onunla ilgilenmesi gerekiyor. Çünkü belki kendileri için bir şey yapabilirler şimdi. Kendi çocukluklarını kendileri avutabilirler.

Allahım, biliyorum. Bütün çocuklar eşit doğmuyor. Hepsi aynı sevgiyi alamıyor. Kimisi duygudan yoksun, kimisi ihtiyaçlarını karşılamaktan. Zalimler kapılarını kırıyor evlerinin ya da evlerinde zulmediyor birileri. O korkmuş gözlerine sürülen cennet sürmelerini kesme lütfen. Büyümeleriyle çocuklukları arasında bir bağ olmayan çocuklar var. Hiç çocuk olamamışlar ya da çocuklukları kendilerine yar edilmemişler… Onlar da uçsun cennet kuşları gibi. Yamalı çocukluklarını “Vildanun Muhalledun” ayetiyle avut rabbim. Sonra yeniden ver ellerine. Onlar da ölmüştür henüz çocukken. Yaşamdan kaybettiklerini hiç bulamamışlardır büyürken. Belki de ölü doğmuştur çocuklukları. Bir yerlerde saklanıyordur umutları. Onlara yeniden bir hayat vereceksin biliyorum. Gözlerinin içi gülen çocuklar eyleyeceksin onları. Merhametine saracaksın. İnanıyorum.

Allahım, bunca acıdan sana firar ediyor ve tüm çocukların çocukluklarını sana emanet ediyorum. Vildanun muhalledun cümlesine sarıyor ve cennet kuşları eşliğinde sana uçuruyorum. Çocukluklarımızın ellerinden tut Allahım, çocuklarımızın. Çocukların gözlerine kurşun dökmesinler rabbim, minicik kalplerine dağları yüklemesinler. Kırmasınlar kanatlarını. Sen onları en güzel kanatlarıyla uçur, cennetine kondur. Senin meleklerin ne de güzel avutur. Ve cennetinde asla hüzün yoktur.

Ne mutlu o çocuklara. Müjdeler olsun, çocukluğu baki olanlara…


*56/17 – 76/19

Bu yazı ilk kez 'Kurani hayat' dergisinde yayınlanmıştır.

  31.08.2012

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut