Amerikanlaşmada yeni adım

Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi nice tüketim günü, Amerikan menşe’lidir.

Amerika’da ‘Presidents’ Day’ diye bir gün bile vardır; ve o gün için hazırlanmış size ahmakça gelen reklamlar Amerikalıya normal gelir: “Başkanlar Günü dolayısıyla, GM’den bu Pazar satın alacağınız arabaya ekstra indirim.” Yeter ki, kuş hele bir kafese girsin.



UFUK AÇICI Avrupa’yı Düşünmek adlı kitabında Fransız düşünür Edgar Morin, Avrupa’nın yüzyüze olduğu en büyük tehlikenin ‘Amerikanlaşma’ olduğunu söyler.

‘Amerikanlaşma’nın diğer adı, Morin’in lügatinde, ‘metalaştırma’ yani ‘ticarîleştirme’ dir.

Amerika satar.

Andy Warhol’un dediği gibi “Satın almak, düşünmekten daha fazla Amerikalı’ olduğu gibi, satmak da düşünmekten daha Amerikalıdır.

Öyle ki, tipik bir Amerikan, satmak için düşünür.

Ve aklına ne gelirse, satar.

Satabilme ihtimali olduktan sonra, Amerika’da pornografinin en reziline de, mistisizmin en uç biçimine de yer vardır.

Amerika, bir pazar yeridir. Dünyanın en büyük pazar yeri.

Orada herşey satılır, alınır.

Din bile...

Ruhbanlık ‘çekinmek,’ ‘sakınmak,’ ‘dünyadan elini eteğini çekmek’ anlamına da gelse, Amerika’da rahiplerin en büyük becerilerinden biri ‘fund-raising’dir. Kilise için daha fazla para toplamayı başaran vaiz, en iyisidir.

Uzak Doğu dinleri, ister Budizm olsun, ister Hinduizm, dünyayı büsbütün terketmiş bir maneviyatçılığı, mizansız bir ruhçuluğu temsil ediyor olsa da, Amerika’da Hinduizm ve bilhassa Budizm satılan en iyi ürünlerden biridir. Amerikan pazarında, ‘maneviyat’ satıp dünyalık satın alan epeyce guru vardır.

Aynı Amerika, ‘dinî bayram’ namına ne varsa, hepsini kapitalizme uyarlamıştır. En çok tüketim Şükran Günü ile Noel arasında gerçekleşir. Üçüncü sırayı, yumurtadan çikolataya ürün yelpazesi ve turizm boyutuyla Paskalya alır.

Amerika’ya giden herkes, bu ülkede ‘tatil’lerin ve ‘özel gün’lerin sayısı karşısında şaşkına döner. Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü gibi nice tüketim günü, Amerikan menşe’lidir.

Amerika’da ‘Presidents’ Day’ diye bir gün bile vardır; ve o gün için hazırlanmış size ahmakça gelen reklamlar Amerikalıya normal gelir: “Başkanlar Günü dolayısıyla, GM’den bu Pazar satın alacağınız arabaya ekstra indirim.” Yeter ki, kuş hele bir kafese girsin.

Bu Amerikan tarzı, Morin’in Avrupa’yı Düşünmek’i düşünmeye başlamasının üstünden geçen yirmi yıl içinde Avrupa’yı ele geçirdiği gibi, dünyanın her tarafına ve bu arada ‘dârü’l-İslâm’a da yayılmış durumda.

Amerikan pazarlama anlayışının yeni tezahürleri, dinli dinsiz demeden İslâm beldelerinin sakinlerine de nüfuz ediyor.

“Maksat satış olsun” diyor Amerikan ruhu.

Sebebi önemli değil, yeter ki satış olsun.

14 Şubat’ta salak aşıklara pahalı gül sat, Nisan geldiğinde ‘Gül Peygamber’i temsil ediyor’ diye dindarlara satarsın.

Ama ne de kolay tufaya geliyoruz.

İçimizde ‘satın alma’yı ‘düşünmek’ten daha iyi beceren ne kadar da çok insan var.

İçimizde ‘düşünme’yi ‘satabilme sonucunu üretecek zihinsel eylem’ diye anlayanlar da ne kadar çok çoğalıyor.

Maksat satış olsun.

Cuma vakti zikrullaha çağrıldığımız anda heyecanın daha fazlasıyla koşarız pazar yerine.

Yılı haftalara ve günlere böleriz.

Kandillerde kandilimizi tebrik eder, kandil sebebiyle özel indirim yapar marketlerimiz. Sevgililer Gününde sevgililer hatırına, Anneler Gününde anneler hatırına, Babalar Gününde babalar için, Dünya Kadın Gününde kadınlar hatırına...

Bu ülkede alkole alışan nice gencin başlangıç noktası biranın bir numaralı üreticisi, bira kılıklı alkol yüzünden bozulan nice yuvanın, yapılan nice kazanın, işlenen nice suçun dolaylı müsebbibi, Ramazan’da iftar sofraları için Türkiye mümessili olduğu cola’yı önerir bize.

Paranın olduğu yerde riya mübahtır der kapitalizm.

Alkol müptelasının da, alkole ağzını değdirmeyen dindarın da parasını iki farklı koldan aynı anda alabiliyorsan, daha ne bekliyorsun, der.

Alırlar.

Gününe göre öyle, gününe göre böyle olur birileri.

Adamına göre öyle, adamına göre böyle olur.

Maksat satış olsun.

Yeter ki satış olsun.

Onlar kapitalist, onlar tek dünyalı, onlar tek hayatlı, onlar ‘hedefi menfaat bilir.’ Ondan ders alan, ‘bir firavun olur. Fakat en hasis şeye ibadet eden ve menfaat gördüğü herşeyi kendine rab telakki eden bir firavun-u zelildir.”

Burası tamam da, şu ehl-i dine ne oluyor?

Şu, hedefi ‘menfaat’ yerine ‘fazilet ve rıza-yı ilâhî’ olması gereken ehl-i dine?

Şu, Risale’nin bilmem ki kaç yerinde tekrar be tekrar ‘Kur’ân medeniyeti-felsefe medeniyeti’ mukayesesini okumuş olması gereken Risale ehline ne oluyor hele?

Sevgililer Gününe yakın sevgi kitapları, Bediüzzaman’ın vefatına müsadif haftada Bediüzzaman kitapları, ardından Hicrî’den Miladî’ye dönüştürülmüş ‘Kutlu Doğum’ haftasında Peygamber aleyhissalâtu vesselam üzerine kitaplar, sonra anneler, sonra babalar, sonra tatil, sonra Ramazan ve oruç, sonra hac kitapları, yıl boyu başarı ve kişisel gelişim, ömür boyu da aşk...

Ve gün geçtikçe yeni coğrafyalar keşfeden ‘Bediüzzaman turizmi...’

Kumpanyalar, kampanyalar...

Ne oluyoruz arkadaşlar?

Bütün bunlar bizi Medine’yi mi yaklaştırıyor, New York’a mı?

Vicdanınıza sorun.

Zira diyor üstadınız, “Eğer çendan dimağ tatil-i eşgal etse de, vicdan edemez. (...) Akıl görmezse de, fıtrat görüyor...”

Görün yahu!

  31.03.2006

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut